29 Eylül 2009 Salı

HUKUK FAKÜLTESİNDE OKUMAK


Büyük bir heyecanla başlar ilk günler, yeni arkadaşlıklar ve yeni bir ortam en önemlisi farklı bir statütüde olursunuz artık. Birisi size sorar:


"Hangi bölümde okuyorsun evladım?"


"Hukuk, amca" mütevazice


"Nerden seçtin evladım öyle bir bölümü, kalın kalın kitaplar, oku oku bitmez"


Bu tarz tepkilerle karşılaşmayan hukuk öğrencisi yoktur. Sizi biraz umutsuzluğa sevkederler, ama aldırmayın çalışınca elde edilemeyecek hiçbirşey yoktur. Okula devam zorunluluğunuz yoktur; fakat bu okula gitmemek için getirilmiş birşey değildir. Maalesef ben bu hataya düştüm, okuldan uzak kaldım ve kaybeden ben oldum. Her bölümde olduğu gibi hukukta da dersi takip etmek şarttır. Aklıma gelmişken karşılaştığım başka bir tepkiyi de paylaşmak isterim:


"hangi bölümde okuyorsun?"


"hukuk"


"yalancı olacaksın he mi?"


"yok amca ben yalan söylemem"


"söyletirler evladım söyletirler"


Bu olayı her düşündüğümde hem gülerim hem de üzülürüm. Hukukçu imajının ne halde olduğunu gözler önüne sermektedir. Yalan söylemeden de hukukçu olunabilir, ben hala bu görüşü savunuyorum. Ben bu görüşü savunsam da maalesef biliyorum ki bizim mesleğimiz özellikle avukatlık yalancılıkla özdeşleştirilmekte. Bu imajı ortadan kaldırmak imkansız. Zira Einstein da şöyle bir kelam etmiş:


"Önyargıları parçalamak bir atomu parçalamaktan zordur"


Kısaca özetlemiş halimizi. En büyük problemlerimizden biri de önyargılarımız zaten, özellikle hukukçuların önyargılı olmaması gerekir. Önyargı varsa zaten, yargılama yapmanın anlamı yoktur. Hakim önyargılı olmamalıdır, peşin hüküm vermek en büyük yanlıştır. Biz bu yanlışları istediğimiz kadar dile getirelim hiç bir çözüme ulaşamayız, ne zamanki dilimizdekileri uygulamaya geçirirsek amacımıza ulaşmış oluruz. Bu fakülteyi seçerken amaç para kazanmaksa sadece bence aracı değiştirmek gerekir. Para kazanma aracı hukuk fakültesini bitirmek olmamalıdır.

18 Eylül 2009 Cuma

GARİP BİR CİNAYET VE 197 GÜNLÜK KARABULUT


Sonunda herkesin beklediği gibi, Türkiye'nin gündemini ekonomik krizden daha çok meşgul eden Münevver Karabulut'un katili yakalandı... Artık herkesin hafızasına kazınan resimler yavaş yavaş unutulmaya başlandı. Bu çiftin resimlerini görmekten bıkmıştık maalesef. Cem-Münevver çiftnin resimlerinden bahsediyorum... Dünya üzerinde en fazla işlenen cinayetler aşk cinayetleridir, bu bilgiyi paylaşmakta fayda var çünkü herkesin tartıştığı mevzuda bir mantığa bürüme çabası var. İnsanlar en sevdiğini öldürebilir, çünkü kişi aşık olduğu kimseyi asla başkasıyla paylaşamaz ve bu olay nefrete dönüşebilir. Fakat bu denli nefret bile bu cinayeti açıklamaya yetmiyor maalesef.

Cinayet tam anlamıyla aydınlanmış değil; fail,mağdur ve fiil belli fakat faile yardım ve yataklık edenler günyüzüne çıkmadı henüz. Keşke tüm cinayetlerin üzerine aynı hasasiyetle gidilse, fakat ne yazık ki ülkemizde insan hayatına biçilen değer yetersiz. Ayrıca cezaların caydırıcı olmaması da cabası. İnsanlara cismani bir zarar vermeyen cezalardan herhangi bir kaçınma söz konusu olmamakta. Türk Ceza Kanunu'nu değiştirmek de tek başına yeterli olmayacaktır, Türkiye'nin çözmesi gereken en büyük sorun eğitimdir. İnsanlar eğitimle belirli kültür ve ahlak seviyesine ulaşırlar. Okullarımızda bizlere sadece bilgi yüklenmektedir, içimizdeki manevi boşluklar dolmadıkça ve ahlak seviyemizde yükselme olmadıkça suç işleme oranları artmaya devam edecektir.

Resimlerini koymadım, çünkü artık bu resimleri görmekten bıktık.