29 Ocak 2009 Perşembe

DAVOS KAOSU


Kimi eleştirir belki bu davranışları, eleştirenlerin objektif olması beklenmiyor ancak eleşiriler acımasız olursa tepkisiz kalmak mümkün olmuyor. Kimileri ise destekliyor bu davranışı, evet Erdoğan'ın davos'u terketmesinden bahsediyorum. Oturumu yöneten kişinin müdahale etmesi gerçekten çok saçmaydı, yani tamam oturumu yönetiyorsun ama bir başbakanın kolunu çekmek ne oluyor? Bunu anlamış değilim...




Başbakan verilen süreye kızmıştı. Peres'in sert çıkışına moderatorun ilginç hareketleri tuz biber oldu, bir devlet liderine hangi görüşte olursa olsun bu tarz bir davranışta bulunma cürretini nerden buluyor anlamadım. Ayrıca dünyanın çeşitli ülkelerinde basında yer alan haberler olayı hafife almaya yönelikti. Bu da çok ilginç gerçekten; ama sonuç olarak bir İsrail başbakanı bir Türk başbakanından özür dilemek zorunda kaldı. Bunu hangi başbakan yapabilmiş, hangi delet başkanı İsrail'e bu tarz bir tavır koyabilmiş tarih bilgim beni yanıltmasın Türkiye Cumhuriyati tarihinde Bu kadar güçlü bir tavır koyabilen Atatürk'ten başkası olamaz bence.


Düne baktığımızda Koyun psikolojisinden kurtulma vaktimizin geldiğini anladım ve bu beni çok sevindidi, çünkü arap lideri bir el hareketiyle yerine oturtuldu. Bu sadece bir el hareketine bakıyordu, fakat başbakanımız yetmiş milyonun sesi olarak başı dik salondan ayrılmasını bildi. Ordaki insanları muhatap alıp konuşmaya devam etmesi de düşünülemezdi. Bu açık bir gerçek. Burda başbakanın savunuculuğunu yapmak gibi bir düşüncem yok ama yapılması gereken buydu, daha ne yapılabilirdi ki? Boyun eğmekten başka, ama boyun eğmek bize ne kazandırdı, tarih bunu gösteriyor...


Aman bizle ticari anlaşmasını bozabilirler, sakın rest çekmeyelim bizimle işbirliği yapmazlar demek çözüm değil; önemli olan gerekli tepkiyi gereken yerde verebilmektir. Böylece yaptığı yanlışlara kimsenin sesi çıkmadığını düşünen devletleri yanıltmak ve de kendi gücünü de belirtmek gerekir. Sonuçlarını çok yakında göreceğiz, tarihimizden farklı bir talihimiz mi olacak? Bunu zaman gösterecek...

27 Ocak 2009 Salı

GAZZE'DE VAHŞET


İsrail, dünya kamuoyuna genel olarak bir "yahudi devleti" olarak yansıtılmaktadır. Gerçekte "yahudi ırkının üstünlüğü" anlayışı üzerine kurulmuş bir devlet olmakla birlikte ideolojik kimliği dini kimliğinden önce gelmektedir. Hatta bu özelliğinden dolayı ortodoks yahudiler İsrail'i Tevrat'ta vaad edilen yahudi otoritesi olarak görmezler.
İsrail'in ideolojik kimliğini doğal olarak siyonizm biçimlendirmiştir. Çünkü bu devlet ilk adımı 1897 Basel kongresiyle atılmış olan siyonist hareketin bir ürünüdür. Bu itibarla İsrail'in tarihini siyonist örgütlenmenin ortaya çıkmasından itibaren başlatmak daha yerinde olur. Dolayısıyla 29 Ağustos 1897 - 14 Mayıs 1948 arasındaki elli küsur yıllık dönem siyonizmin kendine bir devlet hazırlama sürecini, ondan sonrası bu devletin fiilen ortaya çıkma ve ayakta kalma sürecini oluşturmaktadır

Karşılıklı ateşkesin ardından bir israil askerinin öldürülmesiyle İsrail saldırılarına yeniden başladı. Ölen bir asker bahane mi? Orası meçhul ancak yine hedef siviller. Biz ne yapabiliriz ki diyerek bir kenara çekilmek Türkiye topraklarında yaşayan hiç kimseye yakışmaz. Elimizden gekeni yapmak boynumuzun borcu, belki İsrail mallarını boykot ederek işe başlayabiliriz. En azından kontrolden çıkmış İsrail'i bir nebze de olsa zarara uğratmış oluruz. Arkadaş çevremizde toplayacağımız üç beş kuruşu bölgeye gönederek işe başlayabiliriz.Biliyorum günümüzde yardım toplayan kuruluşlara karşı çekincelerimiz var; fakat bir çürük elma yüzünden bir kasa elmayı çöpe dökmek çok yanlış bir hareket. Her kurumda ve kuruluşta yanlış yapan insanlar olabilir, zaten bu nedenle mahkemeler var. Gerekeni Türk adaleti yapacaktır.Konuyu fazla dağıtmadan sadede gelelim, İsrail'de yaşananlara göz yumamayız; orda öldürülen biz de olabilirdik...