21 Ocak 2010 Perşembe

CHP'Yİ SEVİNDİREN KARAR

21 Ocak 2010 Perşembe günü yapılan Mahkeme toplantısında görüşülen, Mahkememizin 2009/52 esasında kayıtlı bulunan ve Anamuhalefet Partisi (Cumhuriyet Halk Partisi) TBMM Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha OKAY, İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU ile İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL’un açmış olduğu iptal davası hakkında;
26.6.2009 günlü, 5918 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;

1- a) 7. maddesiyle 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinin (3) numaralı fıkrasının değiştirilen son tümcesinde yer alan “ … halinde …” sözcüğünün İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

b) “ … halinde …” sözcüğünün önünde yer alan “… savaş ve sıkıyönetim …” ibaresinin 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesinin ikinci fıkrası gereğince İPTALİNE, OYÇOKLUĞUYLA,

c) İptal edilen bölümlerin yürürlüğünün durdurulmasına, OYÇOKLUĞUYLA,

2- Geçici Madde 1’de yer alan “… ve 250 nci …” ibaresinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
karar verilmiştir.

TSK'DAN BALYOZ AÇIKLAMASI

TARİH : 21 Ocak 2010

SAAT : 13:00

NO : BN - 09 / 10


1. 1’inci Ordu Komutanlığı tarafından 5-7 Mart 2003 tarihleri arasında icra edilen Plan Seminerine ilişkin çeşitli iddialar ve değerlendirmeler medyada yer almaktadır.

2. Söz konusu Plan Semineri, Genelkurmay Başkanlığı 2003-2006 yılları Tatbikatlar Programında bulunmaktadır.

3. Plan Seminerinin gayesi, dış tehdide ilişkin olarak hazırlanan Harekat Planlarını geliştirmek ve ilgili personelin eğitimlerini sağlamaktır.

Plan Semineri, giderek tırmanan bir gerginlik dönemini kapsayan bir senaryo içerisinde uygulanmıştır.

1’inci Ordu Komutanlığı sorumluluk bölgesinde icra edilen bu Plan Seminerinde, Ordu Geri Bölge Emniyeti ve savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi halinde de uygulanan sıkıyönetim konuları üzerinde de durulmuştur.

4. Bu Plan Seminerine ilişkin olarak ortaya atılan iddiaları, aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir.

5. Söz konusu iddiaları ciddiye alarak üzerinde yorumlar yapılmasının ve bilgi kirliliği yaratılmasının; özellikle toplumumuzda tedirginlik yaratmak isteyenlerin amacına hizmet edeceği değerlendirilmektedir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

20 Ocak 2010 Çarşamba

KÜLTÜR BAŞKENTİ İSTANBUL


Bir başkadır İstanbul, tarihle yoğurulmuş bir kültür abidesi. 2010 Kültür Başkenti oldu İstanbul, peki bu çok fazla sevinilecek ve abartılacak birşey midir? Yoksa sıradan ve basit midir? Bunu anlamak o kadar da zor değil aslında. Çünkü İstanbul tek başına bir kültür başkenti değildir, kendisiyle birlikte bir kaç şehir daha kültür başkenti olarak seçilmiştir. Hatta bu başkentler arasında İstanbul 2. sırada yer almıştır. Bizim aydınlaımız ise bambaşka şeyleri tartışıyorlar, neymiş efendim bizi bölmeye çalışıyorlarmış...

Bizim başkentimiz Ankara'ymış ve İstanbul kültür başkenti olduğu için halk ihtilafa düşecekmiş. Nedir bu korkutma psikolojisi anlamadım gitti. Biz böyle küçük şeylerden bölüneceksek, neden bir aradayız ki? Böyle ufak tefek şeyler bizi bölmeye yetmez. Zaten şu bölünme fobisinden bir kurtulsak, herşeyi halledeceğiz. Gelişmeye başlayacağız, kültürlü olmaya doğru ilk adımlarımızı atmış olacağız; kültürlü olmak da bunu gerektirmez mi?

İstanbul çok güzide bir şehir, fakat şimdiki haline bir bakalım:

-Nüfus artmış

- İşsizlik artmış

- Suç oranları artmış

- Buna benzer pek çok sorun var. Peki bir kültür başkentine bunlar yakışıyor mu? Elbette yakışmıyor. Her ne kadar da İstanbul'un geçmişi çok parlak da olsa geleceği pek parlak gözükmüyor; çünkü biz İstanbul'a sahip çıkmadık. Planlama yapmadık, gecekondulara konduk, bilinçsiz göçü engellemedik; evet bir kültür başkentiyiz ama hala 3. dünya olmaktan sıyrılamadık. Eski İstanbullular nerde diye soararsanız, onlar şimdi çok meşgul villalarını konduracak araziler aramaktalar.

11 Ocak 2010 Pazartesi

HAKİM KAÇMAZ'DAN ARAMA YORUMU

Hakim Kaçmaz'dan sert açıklamalar
Sincan Birinci Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Osman Kaçmaz, Adalet Bakanlığı müfettişlerinin Sincan Adliyesi'nde yaptığı arama devam ederken gazetecilere önemli açıklamalarda bulundu.

Kaçmaz, ''Bir hakim kozmik odayı arıyor. Ses çıkmıyor. Biz TİB deyince yer yerinden oynuyor'' dedi.

Adalet Bakanlığı müfettişleri Sincan Adliyesi'nde ikinci kez inceleme yapıyorlar. İncelemenin nedeni, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından alınan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'ndaki inceleme kararı. Müfettişlerin incelemesinin hafta boyunca süreceği belirtiliyor.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'ndaki ilk inceleme kararını Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz almıştı. Sincan Adliyesi'ndeki aramanın devam ettiği saatlerde Osman Kaçmaz da gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Kaçmaz şunları söyledi:

'MESAJ MI VERİLİYOR'

- Ben bir yerde Adalet Komisyonu Başkanıyım. Öncelikle ''Biz şunun için geldik demeliler'' ama benim hala haberim yok

- Bana da ilginç geliyor ama yargı her şeyi çözecek

- Ama bana bir yerlere mesaj veriliyor gibi geliyor.

- Hakimlerle ilgili bir sürü şikayet var

HAKİMLER BASKI ALTINDA

- Buradaki bütün hakim ve savcılar baskı altında. İkide bir Sincan Adliyesi. Sadece biz mi görev yapıyoruz.

- Madem ihraçla yargılanıyorum. İhraç edeceklerse etsinler. Ben de görevimi yapayım.

- Ben karar alırken bu olaylardan etkilenmiyorum. Hiçbirşeyden de korkmuyorum

KOZMİK ODADAKİ ARAMA

- Kozmik odadaki arama kararını sizin takdirinize bırakıyorum. Bir hakim kozmik odayı arıyor, kimse bir şey demiyor ama biz TİB deyince yer yerinden oynuyor.

- Ben normalde izne ayrıalcaktım ama benden önce müfettişler geldiği için izne ayrılamadım.

KAYNAK: WWW.MYNET.COM

KRİZ TOPLUMU


Ülkemizde ekonomik sıkıntılar beraberinde sosyolojik sıkıntılar getirmeye başladı. Türkiye'de böyle şeyler yaşanmaz dediğim olaylara tanık olmaya başladık. Bunlardan birini de dün yaşadık, 5 yaşındaki bir çocuk dilenmediği gerekçesiyle işkence görmüş, öldüresiye dövülmüş. Bu hangi vicdana sığar? Hangi akıl bunu kabul edebilir?


Vatandaş ekonomik sıkıntının yanında artık yetinmeyi bilmiyor, kapitalizmle birlikte tüketici toplum haline gelmiş durumdayız. Bizleri hep tüketmeye alıştırıyorlar. Mağazaların ağzına kadar dolu olması da bunu gösteriyor zaten. Vatandaşın cebinde para olmadığı halde kredi kartlarına sarılıyor ve harcadıkça harcıyor. "Herkeste var, herkes alıyor" gibi sözler bizleri yönlendiriyor, daha fazlasını alınca daha mutlu olacağımızı zannediyoruz; fakat yanıldığımız bir gerçek. Daha fazlasını elde etmek uğruna, ahlakı çiğniyoruz, borç altına giriyoruz ve daha neler neler... Peki elde ettiğimiz ne? İstediğimiz şeyi elde ettikten sonra gözümüz başka bir şeye kayıyor. İnsanoğlunun ihtiyaçları tükenmez, buna sonuna kadar katılıyorum; fakat eskiden insanların bu kadar ihtiyacı yoktu. Evlerde çok fazla eşya yoktu, evler küçüktü belki ama insanlar daha fazla huzurluydular.


Köyden kente göçün yaşanmasıyla birlikte, şehirdeki zengin insanlara özentiler yaşandı. Bu yüzden bazıları kısa yoldan zengin olmaya çalıştılar, ya da iş bulamayınca bu tür girişimlere başvurdular ve 5 yaşındaki çocuğu dilenmediği için işkence yapar hale geldiler. Maalesef, kurallar koymak hiçbir zaman çözüm getirmez. Anne-baba çocuğunu dilendirdiği için kanunlarımıza göre suç işliyor doğru. Fakat onları suça iten nedenler ne? Bunları da ortadan kaldırmak gerekli değil mi?

26 ARALIK EHLİYET SINAV SONUCU

26 Aralık'ta yapılan ehliyet sınavının sonucu açıklandı.


TIKLAYINIZ

bağlantıya tıklayıp sonucunuza ulaşabilirsiniz.

10 Ocak 2010 Pazar

TECAVÜZ SUÇU MAĞDURU, ZİNA ZANLISI OLDU



Tecavüz eden değil edilen suçlu bulundu
Dubai'ye giden İngiliz çiften nişan kutlaması kabusa döndü.
Dubai'ye tatile gelen çift alkol aldı ve 23 yaşındaki İngiliz kadın, bir garsonun tecavüzüne uğradı. Saldırganın yakalanması için polise başvuran kadın zina suçlamasıyla tutukladı.

Pakistan kökenli bir Müslüman olan İngiliz kadın ve 44 yaşındaki sevgilisi Dubai’de tatil yapıyor ve nişanlarını kutluyordu. Adı açıklanmayan kadın kutlama sırasında fazla alkol aldığını ve otelin tuvaletinde kendinden geçtiğini, bu sırada bir garson tarafından tecavüze uğradığını anlattı. Mağdur kadın, polisin kendisine yardım edeceğini ve saldırganı tutuklayacağını sanarken ‘yasa dışı alkol tüketimi’ ve ‘zina’ suçlarından tutuklandı. Garsonun ifadesini ‘geçerli’ sayan polis, saldırganın tecavüz suçlamasını reddettiğini, kadının rızasıyla ilişkiye girdiklerini öne sürdüğünü söylüyor. Saldırgan ‘tecavüz’den değil, ‘yasa dışı cinsel ilişki’ den suçlanıyor. Kefaletle serbest bırakılan Londralı çift mahkemeye çıkacakları günü bekliyor. Çift, suçlu bulunmaları halinde altı yıl hapis cezasına çarptırılabilir

ERİŞİM ENGELLEME


Ülkemizde pek çok site yasaklanmış durumda. Fakat bilinen bir gerçek de var ki dns ayarları değiştirilerek veya program bularak bu sitelere rahatlıkla girilebiliyor. Yasak getirmenin ne kadar çözüm olduğunu görüyoruz. Erişim hakkımız engelleniyor.

İZLEMEK İÇİN TIKLA

GÖZDE MESLEK NOTERLİK

Ülkemizde güzide mesleklerden biri de noterlik, hepimizin işinin mutlaka birgün düşeceği noterlikte sıkıcı iş ortamını rahatlatmak adına Konya 7. Noterliği güzel bir çalışma yapmış.

TERMİK SANTRAL DAVASINDA TAZMİNAT KARARI


Çiftçilerin yıllardır tepki gösterdiği Afşin-Elbistan Termik Santrali'nin tarım arazilerine zarar verdiği hukuken de ispatlandı. Santrale karşı dava açan bir çiftçi, 110 bin lira tazminat kazandı. Sırada onlarca çiftçi var.

KAHRAMANMARAŞ - Afşin ilçesine bağlı Alemdar Beldesi Çomudüzü Köyü'nde oturan çiftçi Mehmet Yağcı, Afşin-Elbistan Termik Santrali'nin baca gazı arıtma tesisi olmadan çalışarak arazisine zarar verdiği iddiasıyla dava açtı.

Santralin kirliliğinden mağdur onlarca çiftçi de art arda dava açtı.

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nden bilirkişi heyeti dava konusu tarım arazilerinden numuneler aldı.

İncelemeler, Tarım Bakanlığı laboratuvarlarında yapıldı. Sonuçlar çiftçileri haklı çıkardı.

Araralarında Yağcı’nın Arazisinin de bulunduğu çoğu arazide yüzde 10'luk bir değer kaybı tespit edildi.

Yerel mahkemeden peşpeşe çıkan kararlar da çiftçilerin haklılılığını belgeledi.

YARGITAY KARARI ONADI
Dosyalar Yargıtay’a giderken; kesinleşen ilk karar, Mehmet Yağcı'nınki oldu.

Mahkeme, yerel mahkemenin "Yaydığı kirlilikle arazide değer kaybına yol açmak"la suçladığı santral hakkındaki kararını onadı.

Böylece, Afşin-Elbistan Termik Santrali'nin Mehmet Yağcı'ya 110 bin lira tazminat ödemesi kesinleşti.

Karardan memnun olan Mehmet Yağcı, alacağı parayı boçları için kullanacağını söyledi.

EMSAL OLACAK
Karar, yerel mahkemede devam eden 160 dava ile Yargıtay’da onay bekleyen benzer davalar için de örnek olacak.

BDP AÇILIŞ TÖRENİ


İSTANBUL (İHA) - Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, İstanbul'da partisinin Zeytinburnu İlçe Teşkilatı'nın açışını öldürülen 2 teröristin annesi ile birlikte yaptı. Kaplan, yaptığı konuşmada hükümeti ağır bir dille eleştirerek, "Kapatılmaktan son anda kurtulan utanmazlar bize demokrasi dersi veriyor. Bunların hepsi AK kurttur" dedi.

BDP Zeytinburnu İlçe Teşkilatı'nın açılışına BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın yanı sıra BDP il ve ilçe başkanları ile çok sayıda partili katıldı. Açılışa katılan partililer, bölücü terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan lehine sloganlar attı. Bu arada ilçe binasının bulunduğu sokakta bazı binalara tepki olarak Türk bayrakları asıldığı görüldü.

BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, açılışta yaptığı konuşmada, AK Parti hükümetini ağır bir dille eleştirerek, "Direkten dönen utanmazlar şimdi bize demokrasi dersi veriyor. Bunların hepsi AK kurttur. Artık seçim gözükmüştür" diye konuştu.

Türkiye'de AK Parti'nin karşısında duran basın organlarının susturulduğunu öne süren Kaplan, "Ülkede gerçek gündem, günlerdir mücadele eden TEKEL işçisidir. Saraçhane'de çadır kurup direnen itfaiye işçisidir. Edirne'de bir haftadır açıklama yapmak isteyen fakat saldırıya uğrayan öğrencilerdir. Bu şiddetin sorumlusu siyaseten AK Parti hükümetidir. Hükümetin ayağına pranga vurup vatandaşın 300 metre yakınına yaklaştırmamak lazım" şeklinde konuştu.

Kaplan, konuşmasının ardından öldürülen 2 teröristin annesi ile birlikte teşkilatın açılışını yaptı. Partililer, açılışın ardından halay çektikten sonra dağıldı .

TARAFSIZ VE BAĞIMSIZ OLABİLMEK



Albert Einstein'in bir sözüyle yazıma başlamak istiyorum:
"Önyargıları parçalamak atomu parçalamktan bile daha zordur."
Bu söze sonuna kadar katılmamak elde değil, toplum olarak o kadar fazla önyargıya sahibiz ki...
Yargıçlarda bulunması gereken en önemli karakteristik özellik "peşin hüküme sahip olmamak" tır. Peşin hüküm hada olay karşısına gelmeden olay hakkında fikir sahibi olmaktır. Bunun adına "önyargı" diyoruz. Yargıçlarımız bugünlerde adeta bir kafesin içine sıkıştırılmış durumda, ne yaptıklarını bilemez haldeler. İşleri önlerine gelen olayları hukuki çerçevede değerlendirmek ve bir hüküme varmak. fakat önlerine gelen olaylar o kadar zor ki, belki yılların birikmişliği var. Bu olayların üzerine gitseler "hükümet yandaşı" sıfatını almış kabul ediliyorlar. olayların üzerine gitmeseler, "ergenekoncu" sıfatına haiz oluyorlar. Yani durum biraz karışık.
Bütün bunlar bir kenara yargıçlarımız halkla iç içe yaşayamıyor; çünkü bunu yaptıkları takdirde bağımsızlıklarından ödün vermişler gibi gözüküyorlar. Halkla iç içe olmak bir tarafa irtibata geçmeleri bile zor, bunu yaptıkları takdirde Adalet Bakanlığı haklarında soruşturma başlatabiliyor. Kısacası önyargılar ülkesi Türkiye'de yargıçlık yapmak çok zor. Bu konuyla ilgili Doç. Dr. Osman Can şöyle diyor:

Bir kere kendi içinde paradoks, çünkü kafes içine almakla zaten onun yargıç olamayacağına inanıyorsunuz. Kafes içerisine alıp, kapısını kilitliyor, kapısını kıramıyorsunuz. Adalet dağıtacak, mümkün değil. Her insanın iç dünyasında endişe ve korkuları vardır. Düşman ve dost tasavvurları vardır. Kafes içine almakla ve toplum içine almakla bu korkuları kaldıramazsınız. Kafes içine aldığınız anda ne olur? Hiç kimseyi tanımadan dost ve düşmanı anlayamaz. Düşünün bu yargıçlar parti ve dernekleri kapatacak, toplulukları şu ya da bu yönden mahkum edecek. Ondan sonra da mahkumiyetin adil olmasını bekliyoruz. Her halükarda herkesin politik bir düşüncesi vardır. Hangi konu olursa olsun yargıcın olaylara bakış açısı vardır. İşte bu bakış kafes içindeyse farklılaşır, toplum içindeyse daha farklıdır. Biz ne için ortaya çıktık? YARSAV varken niye ortaya çıktık. YARSAV’dan temel olarak ayrıldığımız noktalar bunlar. Biz, hiçbir şeyin siyasetin üstünde olamayacağını çünkü siyaset üstü iddiaların diktatörlük heveslerini beslediğini söyledik. Yargı toplumsallaştırıldığı zaman toplumun yargısı olabilir. Ancak, o zaman adaleti tesis edebilir. Hakkında hiçbir fikir sahibi olmayan yargının adaleti tesis etmesi mümkün değildir. Bunun için Demokrasi ve Özgürlük İçin Yargıçlar ve Savcılar Birliği'ni kurduk.”

İSTANBUL'UN FETHİ

2010 Mart ayında yeni bir film vizyona girecek. Türk Sineması nihayet bu tarz bir filme öncülük yapacak. Filmin yapımcısı Far Aksoy. Film inşallah bekleneni verir. İşte fragman:

8 Ocak 2010 Cuma

ARAMAYA DEVAM

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında “kozmik oda”ya giren Hakim Kadir Kayan'ın 10 gün daha inceleme yapması bekleniyor.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast girişimi iddiasıyla başlatılan soruşturmada Ankara 11. Ağır Ceza Hâkimi Kadir Kayan, Özel Kuvvetler’deki “kozmik odada” 10 gündür inceleme yapıyor. Söz konusu incelemenin 10 gün daha süreceği belirtildi.

Sabah gazetesinin haberine göre, Hakim Kadir Kayan’a “kozmik oda”ya girmeden önce bazı bilgiler verildi.

Askerler, odadaki belgeler ve kurumun çalışma prensipleri, emir ve görev zinciri hakkında Kayan’ı bilgilendirdi.

BAZI DOSYALARI İNCELEMEDİ

Kayan, özellikle milli güvenliği ilgilendiren, komşu ülkelerle olası savaş durumunu dikkate alan savunma planları ile bağlantılı dosyaların sadece kapağını araladı.

Olağanüstü durumlarda temas kurulacak sivil kişilerle ilgili kayıtları da gören Hakim Kayan, suç konusunu içermeyen ve soruşturmayla ilgisi olmayan gizli bilgi ve belgeler üzerinde inceleme yapmadan dosyaları kapattı.

NEDEN YAVAŞ İLERLİYOR?

Kozmik odadaki klasörler ile diğer bölümlerdeki bilgisayarlarda bulunan 1000 civarındaki dosyada da inceleme yapılmasının çalışma süresini uzatığı belirtildi.Bugüne kadar yapılan aramalarda bilgi ve belgelerin yarıya yakını incelendi.

TUTANAK TUTULUYOR

Kadir Kayan'ın incelemeleri sırasında asker de tutanak tutuyor.

ASKERLER İZİNLİ

Hâkim Kayan'ın, gözaltına alınıp serbest bırakılan 8 personele verilen görev emirlerini araştırdığı, kroki, uygulama planı benzer bir doküman bulunup bulunmadığına ilişkin ipucu aradığı belirtildi.

Hakkında soruşturma süren 8 askeri personele izin verildi.

ODAYA GİRİŞ YOK

Kayan'ın incelemeleri sırasında aramaya eşlik eden askeri personel dışında hiç kimse kozmik odaya giremiyor.

AVUKATLARA YAPILAN SALDIRILARDA 2009 BİLANÇOSU

Avukatlık mesleği gözde bir meslek olmasının yanı sıra riskli bir meslek, bugüne kadar pek çok avukata saldırı gerçekleştirildi. Avukatlık serbest meslek olmasının yanı sıra kamuyu da ilgilendiren bir meslek; bu yüzden adaleti sağlamak adına görev yapan avukatlara da yeterli koruma imkanı verilmesi gerekir.

AV. ALİ ERSAN TÜZÜNER TOKAT 05.10.2009 YARALI
AV. SUAT YAŞA ANKARA 27.08.2009 YARALI
AV. MEMET NURİ ŞEK İSTANBUL 24.06.2009 YARALI
AV. ÖMER EŞGÜNOĞLU GİRESUN 16.06.2009 YARALI
AV. ÖZCAN AKÇİÇEK MANİSA 10.06.2009 VEFAT
AV. ÜMRAN KARA GİRESUN 21.04.2009 YARALI
AV. MEHMET ALİ KORKMAZ GAZİANTEP 10.04.2009 YARALI
AV. TOLGA KÖKLÜ ANKARA 06.03.2009 YARALI
AV. MUSTAFA ELAGÖZ ESKİŞEHİR 04.03.2009 YARALI
AV. YÜKSEL KALKAN TOKAT 28.02.2009 YARALI
AV. CENKER UYTUN BALIKESİR 25.02.2009 YARALI
AV.SERHAT KADIRHAN ŞIRNAK 07.02.2009 YARALI
AV. HÜSEYİN CİHAN ŞIRNAK 07.02.2009 YARALI

SAVCIYA CİNSEL TACİZ SUÇLAMASI

Her kurumda olduğu gibi, adalet alanında da hukuka aykırı eylemler gerçekleşebilir, fakat bunları kurumlara endekslemek ve kurumları yıpratmak yapılan en büyük yanlışlardan birisidir. "İnsan" faktörünün olduğu her yerde hataya da yer vardır, münferit yanlışlar kurumlara isnat edilmemelidir.
Cumhuriyet Savcısı Murat Gök hakkında, Ü.E.İ'ye “zincirleme şekilde cinsel tacizde” bulunduğu iddiasıyla 3.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.

Samsun Cumhuriyet Savcılığına atanan Cumhuriyet Savcısı Murat Gök hakkında, eski Yaşar Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ü.E.İ'ye “zincirleme şekilde cinsel tacizde” bulunduğu iddiasıyla 3.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.

Savcı Gök'ün, Ü.E.İ.'nin cep telefonuna 73 cinsel taciz içerikli SMS attığı belirlendi.

Adalet Bakanlığının Ü.E.İ'nin, Gök'e yönelik suç duyurusuna ilişkin soruşturma izni vermesinden sonra Cumhuriyet Başsavcı Vekili Barbaros Katarı iddianamesini hazırladı.

İddianamede, Murat Gök'ün, düzenlediği “Turkuaz” operasyonu kapsamında tutuklanan babası H.İ'nin durumunu görüşmek isteyen Ü.E.İ'nin cep telefonuna 73 cinsel taciz içerikli SMS attığı belirtildi.

Ü.E.İ. ile arkadaş olduğunu, SMS'leri bu nedenle gönderdiğini ileri süren Murat Gök'ün savunmalarını, kendisinin gösterdiği aralarında koruma polislerinin de bulunduğu tanıkların ise doğrulamadıkları belirtildi.

İddianamenin sonuç bölümünde, Gök'ün, Türk Ceza Kanununun ilgili maddeleri gereğince 3.5 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması talep edildi.
Dava, Ü.E.İ'ye basın yayın yoluyla hakaret ettiği iddiasıyla, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davayla, “hukuki ve fiili irtibat bulunduğu” gerekçesiyle birleştirildi.

OLAYIN GEÇMİŞİ

Ü.E.İ, avukatları aracılığıyla Karşıyaka Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmuş, Murat Gök'ün özel yetkili Cumhuriyet Savcısı iken babasını bir soruşturma nedeniyle tutuklattığını, babasının davasını takip ederken, Gök'ün kendisini SMS mesajlarıyla taciz ettiğini öne sürmüştü. Ü.E.İ, olayın kamuoyunda duyulmasının ardından öğretim görevlisi olarak çalıştığı Yaşar Üniversitesi'nden istifa etmişti.

Gök ise Ü.E.İ. ile bir süre ilişki yaşadıklarını, başka bir kişiyle evlenmek için gün aldığını belirterek, “Tam evlilik öncesi ve hakime rüşvet iddiasıyla hakkında dava açıp tutuklanmasına yol açtığım Tarcan Ülük'ün avukatlığını üstlendiği bu hanımın davranışını takdirlerinize bırakıyorum” demişti. Murat Gök'ün düğünü iptal edilmişti.

Ü.E.İ, Gök'ün bir gazetede yayımlanan röportajında yer alan “6 ay süreyle ilişki yaşamıştık” şeklindeki ifadesi nedeniyle, Tarcan-Ayla Ülük çifti de aynı röportajdaki kendilerine yönelik ifadeler nedeniyle suç duyurusunda bulunmuşlardı. Murat Gök hakkında hakaret iddiasına yönelik iki ayrı dava açılmıştı.

SONUNDA BU DA OLDU

Türkiye'de müebbet hapis cezasıyla çarptırılan ve halen cezası devam eden birisine köşe yazarlığı verildi. Evet bu kişi Abdullah Öcalan...

İtalya'daki günlük gazetelerden Il Manifesto, Türkiye'de müebbet hapis cezasına çarptırılmış olan terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın köşe yazılarını yarından itibaren yayımlayacağını duyurdu.

İtalya'da komünistlerin en önemli yayın organlarından biri olan Il Manifesto, bugün yayımladığı açıklamada, yazıların Öcalan tarafından gazete için yazılmış makalelerden oluşacağını duyurdu.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"Il Manifesto, Öcalan'ın makalelerini yayımlayacaktır. Bu makaleler, Kürt sorununa çözüm arayışına katkı sunmanın yanı sıra, bir ülke sakinleri arasında barışçıl yaşamın nasıl bir toplumda mümkün olacağı, bunun nasıl bir modelle sağlanacağı konularındaki düşüncelerini yansıtacaktır. Öcalan, sadece Türkiye'yle de sınırlı olmayan bu meselelere dair bir tartışma ve görüş alışverişi istiyor."

Öcalan'ın ilk makalesinde, İtalya'ya duyduğu özel ilgiye değindiği de belirtildi.

TACİZE BIÇAK DARBESİ

Tokat'ta bir sekreter, kendisine cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla patronunu bıçakla yaraladı.

Kent merkezi Ali Paşa Mahallesindeki bir iş hanındaki iş yerinde sekreter olarak çalışan Gönül A. (25), kendisine cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla iş yerinde patronu Yunus T'yı (50) karnından bıçakladı.

Yaralı halde iş yeri yakınındaki Tokat Dr. Cevdet Aykan Devlet Hastanesine giden Yunus T, burada ameliyata alındı. Yunus T'nin tedavisi hastanenin genel cerrahi servisinde devam ediyor.

Olaydan sonra Behzat Polis Merkezine giderek teslim olan sekreter Gönül A, ifadesinde patronun kendisine cinsel tacizde bulunduğunu, bu yüzden bıçakladığını öne sürdü.

Gözaltına alınan Gönül A, sevk edildiği savcılık tarafından ifadesi alındıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Bu arada Yunus T'nin ise ifadesinde tanımadığı bir kişi tarafından bıçaklandığını öne sürdüğü öğrenildi.

SAĞ-SOL KAVGASI

Sonunda bu da oldu İstanbul Yeni Levent Lisesi öğrencileri ile okul dışından olduğu öğrenilen bir grup arasında devam eden gerginlik bugün kavgaya dönüştü. Öğrenciler arasındaki sözlü atışma bugün yerini tekme tokat kavgaya bıraktı. Sağ-sol çatışması artık liselerimize de sıçradı.

İŞTE ÖĞRENCİLERİN KAVGASI

Yaklaşık 250 kişilik grubun kavgası 4. Levent İstasyon’da sona erdi. Olayda bazı öğrenciler yerlerde sürüklendi. Bazılarının metro girişindeki merdivenlerden aşağı yuvarlandığı görüldü.

Okul velilerinden alınan bilgiye göre dünden bu yana süren gerginliğin sebebi okul dışından gelip bildiri dağıtan grubun öğrenciler tarafından polise şikayet edilmesi.Şikayetin ardından polisin gözlatına aldığı grup bugün öğrencileri sopalarla bekledi ve metro istasyonunda öğrencilere saldırdı.

Bir öğrenci velisi, "Okul dışından gelen grup dün öğrencilere zorla bildiri dağıtmak istemiş. Öğrenciler grubu polise şikayet edince gözaltına alınmışlar. Aynı grup bugün de öğrencilere saldırmak istemiş. Öğrenciler de karşı koymuşlar" dedi.

AVUKATLIK SINAVININ İPTALİ KANUNUN İPTALİ

Esas Sayısı : 2007/16

Karar Sayısı : 2009/147

Karar Günü : 15.10.2009

İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri Ali TOPUZ ve Haluk KOÇ ile birlikte 122 Milletvekili

İPTAL DAVASININ KONUSU : 28.11.2006 günlü, 5558 sayılı “Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 1. maddesinin Anayasa’nın 2., 10. ve 11. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemidir.

I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ

İptal ve yürürlüğün durdurulması istemini içeren dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:

“III. GEREKÇE

28.11.2006 Tarih ve 5558 Sayılı Avukatlık Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
8.11.2006 tarih ve 5558 sayılı Avukatlık Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun iptali istenen 1 inci maddesi ile “... Avukatlık sınavını başarmış olmak ...” avukatlık mesleğine kabul şartı olmaktan çıkarılmış ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun bu sınava ilişkin diğer hükümleri de yürürlükten kaldırılmıştır.

Yukarıda “Olay” başlığı altında da açıklandığı üzere “...Avukatlık sınavını başarmış olma...”nın avukatlık mesleğinin kabul şartlarından olması, baroların bağımsızlığı ve avukatlık mesleğinin hak ettiği saygınlığa kavuşturulması gereksiniminin bir sonucudur.

Sadece hukukçuların yapabileceği avukatlık mesleği de, savcılık ve hâkimlik mesleği gibi kamu hizmeti niteliğinde özel bir meslektir. Bu nedenle avukatın da gerekli donanımlara sahip olacak şekilde, çok özel olarak yetiştirilen bir kişi olması gereği açıktır. Anayasanın 2 nci maddesinde ifade edilen “Hukuk Devleti” ilkesi, Cumhuriyetin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez niteliklerindendir.

Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti kavramları nitelikli ve yetişkin hukukçuların ve avukatların özverili uygulama ve eylemleriyle yaşama geçebilir. Evrensel demokratik ilkeler ve insan haklarını içeren normlar ve yasaların dahi amaca uygun uygulanabilmesi, amaca uygun yorumlanabilmesi, yargılama ve karar sürecinde hukukçuların sağlam hukuk bilgisine, yorum ve değerlendirme gücüne bağlıdır. Hukuksal yorum ve değerlendirme sosyoloji, psikoloji, siyasal tarih, felsefe, iktisat, mantık ve hatta matematik gibi bilim dallarına olan ilgi ve bilgi ile mümkündür. Ancak bütün bunları özümsemiş ve böylece hukuki düşünmeyi öğrenmiş hukukçular ve avukatlar yetiştirdiğimiz takdirde hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti kavramlarını yaşama geçirmiş olabiliriz.

Bugün üyelik görüşmelerinin sürdürüldüğü Avrupa Birliği açısından da sınav zorunludur. Sınav olmayan bir Avrupa Birliği ülkesi yoktur. Özellikle Almanya’da lisans eğitimi sonrasında bir devlet sınavı ve 2,5 yıllık bir staj eğitiminden sonra sınav yapılmakta, Avusturya’da hukuk fakültesi eğitiminden sonra 5 yıllık pratik eğitim ve 5 sınav bulunmaktadır. Diğer AB üyesi ülkelerde de değişik biçimlerde bu sınavlar yapılmaktadır.

Yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eden avukat ve avukatlık mesleği; hukuki sorunların ve anlaşmazlıkların adalete ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesi, hukuk kurallarının tam olarak uygulanması, bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunması ve hukuk devletinin işlerliğinin sağlanması bağlamında, yaşamsal bir önem ve değere sahiptir. Bu amaçla, dünyanın bütün gelişmiş demokratik ülkelerinde, savunmanın ve savunma mesleğinin önündeki engeller kaldırılmış, uluslararası sözleşmelerle avukatların mesleklerini özgürce yerine getirmelerine olanak sağlanmış, avukatlık mesleğinin kalitesinin yükseltilmesi amacıyla, başta avukatlık mesleğine sınavla kabul olmak üzere, pek çok önlem alınmış iken Türkiye Barolar Birliği ve 78 Baronun muhalefetine rağmen Avukatlık Yasasında değişiklik yapmak suretiyle “...Avukatlık sınavını başarmış olmak...” şartını avukatlık mesleğine kabul için gerekli olmaktan çıkartan ve dolayısıyla 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun bu sınava ilişkin diğer hükümlerinin de yürürlükten kaldırılmasını öngören ve iptali istenen söz konusu düzenleme, sadece avukatlık mesleğine yönelik ağır bir saldırı değil, aynı zamanda vatandaşların hak ve yararlarının tehlikeye atılmasına neden olabilecek bir düzenleme olduğundan kamu yararı amacına yönelik olmadığı kuşkusuzdur.

Anayasa Mahkemesinin 28.1.2004 tarih ve E.2003/86, K.2004/6 sayılı kararında, “Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumları benimseyen, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yasaların üstünde Anayasanın ve yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. Yasaların kamu yararına dayanması gereği kuşkusuz hukuk devletinin temel değerlerinden birini oluşturmaktadır. Hukuk devletinde hukuk güvenliğinin sağlanabilmesi için yasakoyucunun öngörülebilir düzenlemeler getirmesi de asıldır.”

görüşü açıklanmış ve bu görüş, Anayasa Mahkemesinin 29.12.2004 tarih ve E.2002/39, K.2004/125 sayılı kararında da “Anayasanın 2 nci maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesi, yasaların kamu yararına dayanması ögesini içerdiği gibi, yasama organı tarafından konulacak kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçülerinin gözönünde tutulmasının gerekliliği, yine bu ilkenin doğal bir yansımasıdır. Bu ölçütler ise hukuk kurallarının korunmasında birbiriyle çatışan yararların uzlaştırılmasını zorunlu kılar. Aynı ilke uyarınca, Devlet organlarının görev ve yetkilerinin bu çerçevede yasalarla belirlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.”

biçiminde yinelenmiştir. O halde bir hukuk devletinde, devlet erki kullanılarak yapılan tüm kamu işlemlerinin nihaî amacının “kamu yararı” olması gerekir. Bu gereklilik, kamu yararını, yasama organının takdir yetkisi için de bir sınır konumuna getirir.

Açıklanan nedenlerle kamu yararı amacına yönelik olmayan ve iptali istenen söz konusu düzenleme Hukuk Devleti ilkesine ve dolayısıyla Anayasanın 2 nci maddesine aykırıdır.

Öte yandan Anayasa Mahkemesinin 23.6.1989 tarih ve E.1988/50, K.1989/20 sayılı kararında,

“Avukatlık Yasası’nın 1 inci maddesine göre “kamu hizmeti ve serbest bir meslek” olan avukatlık iki yönlüdür. Hem “kamu hizmeti” hem “serbest meslek” nitelemesi, serbest meslek çalışmalarını yürütürken görev yapılan alanın kamusal ağırlığına dayanmaktadır. Adalet, yargı, hukuk işleri, kamu hizmetinin en yoğun olduğu “kamu” kavramının anlam olarak en önde geldiği alandır. Avukatlık Yasası’nın “Avukatlığın amacı” başlıklı 2 nci maddesi, bu gerçekleri uygulamaya yansıtan özgün kuraldır.

Tüm bu kurallar, yinelenmesinde yarar olmayan nice tanım, anlatım ve değerlendirmeler, avukatlığın kamusal yönü ağır basan bir meslek olduğu gerçeğini doğrulamaktadır. Bilgi ve deneyimlerini öncelikle adalet hizmetine vererek, adalete ve hakkaniyete uygun çözümler için hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasında yargı organlarıyla yetkili kurul ve kurumlara yardımı görev bilen avukatın, hukuk devletinin yargı düzeni içindeki yeri özellik taşımaktadır. Adaletin sav, savunma ve yargı öğelerinden savunma bölümünün temsilcisi, başlıca görevlisi olan avukatın hem temsil ettiği kişiler, hem de önlerinde görev yaptığı hâkim, savcı ve yetkili öbür kurul ve kurumlarca inan, güven ve saygı ile karşılanması gerekir.”

yorumu yapılmıştır. Bu yorumdan da anlaşılacağı üzere yargıçlık, savcılık, avukatlık meslekleri arasında astlık üstlük ilişkisi bulunmadığı gibi üstünlük farkı ve sıralaması da bulunmamaktadır. Bu üçlü arasındaki ilişki işbölümü ilişkisidir. O nedenle sav, savunma ve karar üçgeninde görev alan hukukçuların mesleğe kabul, meslek için ilerleme ve benzeri konularda eşit işleme tabi tutulması ve sınavda teklik ilkesinin yaşama geçirilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Yargılama bir olay hakkında hukukun ne dediğinin bildirilmesidir. Hukukun yaşama sağlıklı geçmesi için bu üçlü arasında mesleğe kabul anlamında eşitliğin sağlanmasına bağlıdır. Çünkü yargılamanın bu üç öğesindeki olumlu veya olumsuzluğun hükme ve dolayısıyla adaletin gerçekleşmesine olumlu ya da olumsuz anlamda yansıması kaçınılmazdır.

Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurgulandığı gibi yasa önünde eşitlik ilkesi, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmemekle birlikte, yasaların uygulanmasında birbirinin aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplumların yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanılarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmamakta, hatta durumlarındaki ve konumlarındaki özellikleri, kimi kişi ya da topluluklar için değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılmaktadır. Anayasa ile eylemli değil hukuki eşitlik amaçlanmaktadır. Anayasanın öngördüğü eşitlik ilkesinin çiğnenmemesi için, aynı hukuksal durumların aynı, ayrı hukuksal durumların ayrı kurallara bağlı tutulması gerekmektedir. (Anayasa Mahkemesinin 18.10.2005 tarihli, E.2003/7, K.2005/71 sayılı kararı).

Sav, savunma ve yargının adaletin gerçekleşmesi yönünden aynı hukuki durumda oldukları Anayasa Mahkemesinin yukarıda açıklanan kararında da vurgulandığı üzere yadsınamaz.

Bu nedenle iptali istenen kural, sav, savunma ve karar üçgeninde görev alan hukukçulardan sav kısmında görev alanlar için “sınavda başarılı olma” şartını kaldırarak hiçbir haklı nedene dayanmaksızın farklı bir uygulama getirdiğinden Anayasanın 10 uncu maddesinde ifade edilen “kanun önünde eşitlik ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.

Diğer taraftan, bir yasa kuralının Anayasanın herhangi bir kuralına aykırılığı onun aynı zamanda Anayasanın 11 inci maddesine de aykırılığı sonucunu doğuracaktır (Anayasa Mahkemesinin 3.6.1988 tarih ve E.1987/28, K.1988/16 sayılı kararı, AMKD., sa. 24, shf. 225).

Açıklanan nedenlerle 6.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci maddesi, Anayasanın 2 nci, 10 uncu ve 11 inci maddelerine aykırı olup, iptali gerekmektedir.

IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Adaletin kurucu öğelerinden savunmanın temsilcisi avukatların, mesleğe kabul yönünden diğer kurucu öğelerden farklı hükümlere tabi tutulmalarını öngören ve iptali istenen kuralın uygulanması halinde; adaletin gerçekleşmesinin olumsuz yönde etkilenebileceği kuşkusuzdur. Bu durumda ortaya giderilmesi olanaksız durum ve zararların çıkabileceği yadsınamaz.

Bu türden durum ve zararların önlenebilmesi, hukukun ve Anayasanın üstünlüğünün korunabilmesi için Anayasaya aykırı olduğu gerekçemizde açıkça gösterilen söz konusu kuraldan Anayasal düzenin en kısa sürede arındırılması açık bir zorunluluk olup, hukuk devleti sayılmanın da bir gereğidir.

Bu nedenle, iptali istenen kuralın yürürlüğünün iptal davası sonuçlanıncaya kadar durdurulması da istenerek Anayasa Mahkemesine iptal davası açılmıştır.

V. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan gerekçelerle 6.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun;

19.3.1969 ta­rih­li ve 1136 sa­yı­lı Avu­kat­lık Ka­nu­nu­nun 3 ün­cü mad­de­si­nin birinci fık­ra­sı­nın (d) ben­dini, 6 ncı mad­de­si­nin bi­rin­ci fık­ra­sın­da yer alan “Avu­kat­lık sınavını ba­şar­mış olan­lar ve­ya” iba­re­sini, 28 in­ci, 29 un­cu, 30 un­cu, 31 in­ci maddelerini, 121 in­ci maddesi­nin bi­rin­ci fık­ra­sı­nın (20) nu­ma­ra­lı ben­dini, ge­çi­ci 17 nci mad­de­si­nin birinci fık­ra­sın­da yer alan “ve sı­nav” iba­re­sini ve ge­çi­ci 20 nci mad­de­si­nin ikin­ci fık­ra­sı ile 02.05.2001 ta­rih­li ve 4667 sa­yı­lı Ka­nu­nun ge­çi­ci 1 in­ci mad­de­si­nin birin­ci fık­ra­sını yürürlük­ten kal­dı­ran 1 inci maddesinin Anayasanın 2 nci, 10 uncu ve 11 inci maddelerine aykırı olduğundan,

iptaline ve iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”

II- YASA METİNLERİ

A- İptali İstenilen Yasa Kuralı

28.11.2006 günlü, 5558 sayılı “Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un iptali istenilen 1. maddesi şöyledir:

“ 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi, 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Avukatlık sınavını başarmış olanlar veya” ibaresi, 28 inci, 29 uncu, 30 uncu, 31 inci maddeleri, 121 inci maddesinin birinci fıkrasının (20) numaralı bendi, geçici 17 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ve sınav” ibaresi ve geçici 20 nci maddesinin ikinci fıkrası ile 2/5/2001 tarihli ve 4667 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.”

B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları

Dava dilekçesinde, Anayasa’nın 2., 10. ve 11. maddelerine dayanılmış, 36. maddesi ilgili görülmüştür.

III- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa YILDIRIM, A. Necmi ÖZLER, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün katılımlarıyla 27.2.2007 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma isteminin bu konudaki ek raporun hazırlanmasından sonra karara bağlanmasına oybirliğiyle karar verilmiştir.

IV- ESASIN İNCELENMESİ

Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, dava konusu Yasa kuralı, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A- Anlam ve Kapsam

28.11.2006 günlü, 5558 sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle;

A) 19.3.1969 günlü, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun;

1) 3. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendindeki, avukatlığa kabulde aranan “Avukatlık sınavını başarmış olmak” koşulu,

2) 6. maddesinin birinci fıkrasındaki, avukatlık sınavını başarmış olanların Baroya yazılma isteminde bulunabilmeleri,

3) 28. maddesindeki, avukatlık sınavının Türkiye Barolar Birliği’nce yaptırılması,

4) 29. maddesindeki, sınava gireceklerin tespiti,

5) 30. maddesindeki, sınavın şekli ve konuları,

6) 31. maddesindeki, sınav sonuçlarının bildirilmesi,



7) Türkiye Barolar Birliği yönetim kurulunun görevlerinin belirtildiği 121. maddesinin birinci fıkrasının (20) numaralı bendindeki, avukatlık sınavı ile ilgili olarak Türkiye Barolar Birliği’ne verilen görevlerin yerine getirilmesi,

8) Dava ve iş takibine ilişkin geçici 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ve sınav” ibaresi,

9) Geçici 20. maddesinin ikinci fıkrasına göre 10.5.2001 tarihinde hukuk fakültelerinde öğrenci olanların sınava tabi tutulmaması,

B) 2.5.2001 günlü, 4667 sayılı “Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un geçici 1. maddesinin birinci fıkrasındaki, avukatlık staj sonu sınavının, sınavın getirildiği 10.5.2001 tarihinden sonra başvuranlara da uygulanması,

Yasa kuralları arasından çıkarılarak avukatlık stajı sonrası sınav kaldırılmıştır. Buna göre, dava konusu kuralın yürürlüğe girmesiyle birlikte, 1136 sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak avukatlık başvurusunda bulunarak stajı tamamlayanlar, bilgi, beceri, yetenek ve yeterliliklerinin ölçülmesi amacıyla herhangi bir sınava ya da seçmeye bağlı tutulmaksızın avukatlık ruhsatı almaya hak kazanacaklardır.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 1. maddesinde avukat, “yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder” şeklinde ifade edilmiş, 2. maddesinde de avukatlığın amacı, her derecede yargı organları, hakemler, resmî ve özel kişi, kurul ve kurumlar bakımından; hukukî münasebetlerin düzenlenmesi, her türlü hukukî mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesi, hukuk kurallarının tam olarak uygulanması olarak gösterilmiştir. Belli koşulların gerçekleşmesi halinde avukatlara ilâm niteliğinde belge hazırlama yetkisi de verilmiştir. 5271 sayılı Yasa, aramada, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde hazır bulunma, baro tarafından görevlendirme, mahkeme tarafından görevlendirme istemi, doğrudan soru yöneltme, istemsiz görevlendirme, uzlaşmacı olarak görevlendirme, kanun yollarına başvurma, zorunlu müdafilik gibi birçok konuda avukatlarla ilgili hüküm içermektedir.

Tarihsel süreç içinde avukatlık mesleğinde sınav süreklilik kazanamamış olmakla birlikte tamamen de kaldırılması düşünülmemiştir. 2001 yılında 2.5.2001 günlü, 4667 sayılı Yasa’yla 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda yapılan ek ve değişikliklerle sınav yeniden getirilmiştir. Avukatlık mesleğinde sınav koşulunu getiren Yasa’nın gerekçesinde, “sınav sistemi ile ülkemizde sayıları hızla artan hukuk fakülteleri nedeniyle eğitim öğretim açısından oluşan farklılıkların önlenmesi, avukatlık mesleğinin kalitesinin artırılması ve giderek savunma ile yargıya yansıyan olumsuzlukların giderilmesi amaçlanmıştır” denilmiştir.

Dava konusu kuralla, avukatlık sınavı kaldırılmadan önce, Ülkemizde sayıları hızla artan hukuk fakülteleri arasında müfredat birlikteliği sağlandığı, fakat eğitim ve öğretim kalitesi bakımından eşit şartlar oluşturulamadığı gerekçesiyle sınavın staj öncesine alınması yönünde bir yasa teklifi verilmiştir. Bu teklif görüşülmeden verilen ikinci yasa teklifinde ise avukatlığın bir meslek olarak bilgiye, kişisel ve mesleki tecrübeye dayandığı, sadece mevzuatın bilinip bilinmediğine yönelik yapılacak bir sınavın avukatlık yapmak için gerekli olan beceriyi ölçmeyeceğinin aşikâr olduğu, teklif ile avukatlık mesleğini icra edecek kişiler için herhangi bir fayda sağlamayacak sözkonusu sınav sisteminin yürürlükten kaldırılmasının amaçlandığı gerekçesiyle avukatlık sınavının kaldırılması teklifinde bulunulmuştur. İkinci teklif TBMM Genel Kurulu’nda aynen yasalaşmıştır.

B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

Dava dilekçesinde, sınavla baroların bağımsızlığı ve avukatlık mesleğinin hak ettiği saygınlığa kavuşturulmasının amaçlandığı, avukatlık mesleğinin de hâkimlik ve savcılık mesleği gibi kamu hizmeti niteliğinde özel bir meslek olduğu ve gerekli donanım, bilgi ve kaliteye ulaşmış kişilerden olması gerektiği, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmanın hukukun uygulanması ve temel hak ve özgürlüklerin korunmasında yaşamsal bir önem ve değere sahip bulunduğu, sınavın Türkiye Barolar Birliği ve baroların muhalefetine rağmen kaldırıldığı, kamusal yanı ağır basan avukatlıkta sınavın kaldırılmasında kamu yararının gözetilmediği, sav, savunma ve yargılamayı yapanların adaletin gerçekleşmesi yönünden aynı hukuksal durumda olduklarından mesleğe kabullerinde de eşit işleme tabi tutulmaları gerektiği, bu nedenlerle avukatlık sınavının kaldırılmasının Anayasa’nın 2., 10. ve 11. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

2949 sayılı Yasa’nın 29. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi, yasaların Anayasa’ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmaya mecbur değildir. Taleple bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile de Anayasa’ya aykırılık kararı verebilir. Bu nedenle, kuralın Anayasa’nın 36. maddesi yönünden de incelemesi uygun görülmüştür.

Avukatlık mesleğinin nitelikleri ve önemi, bir kamu hizmeti olduğu, avukatın yargılama süreci içinde adaletin bulunup ortaya çıkarılmasında görev aldığı, kamu yararını koruduğu, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun genel gerekçesinde belirtilmiştir. Yasa’nın 1. ve 2. maddelerinde avukatlığın kamusal yönü ağır basan bir meslek olduğu vurgulanmıştır. Bilgi ve deneyimlerini öncelikle adalet hizmetine vererek, adalete ve hakkaniyete uygun çözümler için hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasında yargı organlarıyla yetkili kurul ve kurumlara yardımı görev bilen avukatın, hukuk devletinin yargı düzeni içindeki yeri özellik taşımaktadır.

Anayasa’nın 135. maddesi ile birlikte Avukatlık Kanunu’nun Barolara ve Türkiye Barolar Birliği’ne yüklediği görevler, tanıdığı hak ve yetkilerle bu kuruluşların toplum ve devlet yaşamı için gözardı edilmeyecek önemleri de düşünülürse, avukatların genel niteliklerine verilen değer kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Her serbest mesleğin kendine özgü yanları, birbirinden ayrılıkları bulunduğu gibi uzmanlık alanlarının farklılığı, farklı uygulamaları doğal, hattâ zorunlu kılar. Avukatların, savunma görevini üstlenmeleri ve adaletin gerçekleşmesine katkıları, mesleğin özelliği sayılmakta ve kimi kısıtlamalara bağlı tutulmalarının haklı nedenlerini oluşturmaktadır. Avukatlık mesleğini seçenlerin, avukatlık adına uygun biçimde görevlerinin gereklerini özenle yerine getirmeleri, avukatlık unvanından ayrı düşünülemeyecek saygı ve güveni koruyup güçlendirmenin başta gelen koşullarından biridir.

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir.

Yasaların, kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle yasa koyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir. Önceki kuralların, yeni yasayla değiştirilmesi ya da tümüyle yürürlükten kaldırılması hukukun doğal karşıladığı, genel ilkelere uygun bulduğu bir düzenleme biçimidir. Yeni kural, eski kuralı yürürlükten kaldırabilir. Bu tür düzenlemeler, yasa koyucunun takdir yetkisi içinde olan bir yasama işlemidir. Tıpkı, yürürlüğe giren yasalar gibi, yürürlükten kaldırılan kurallar da yasama tasarrufudur ve yasa koyucu bu yetkisini kullanırken Anayasa’ya bağlı kalmak durumundadır.

Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan “bağımsız yargı”, yargının olmazsa olmaz koşulu olan “savunma” ile birlikte anlam kazanır. Savunma, “sav-savunma-karar” üçgeninden oluşan yargının vazgeçilmez öğesidir. Adaletli bir yargılamanın varlığı, ancak avukatın etkin katılımıyla sağlanabilir. Avukatlığın önemi ve özelliği nedeniyle bu mesleğe girişin kimi koşul ve kayıtlamalara bağlı kılınması, hukuk devletinin ve adil yargılanma hakkının gereğidir.

Avukatın seçkinliği ve üstün nitelikler taşıması, hem kamunun hem de yargının beklediği bir husus olup, bunun sağlanmasında mesleğin gelişmesine katkı kadar mesleğe seçilme de önem kazanır. Sadece temel hukuki konularda eğitilmiş olmak, bir mesleği yürütmek için yeterli olamaz. Mesleki açıdan yetkinlik, stajyerlik gibi özel eğitimlerin yanı sıra mesleğe girişte seçme ya da elemeyi de içerir.

Yasa koyucu tarafından sınavın getirilmesindeki, savunma hakkı ve adil yargılamaya, adaletin gerçekleşmesine ve avukatlık mesleğinin niteliğine dayalı kamu yararının, sınavın kaldırıldığı tarihte de geçerliliğini koruyup korumadığının saptanması, sınavın getirildiği zamandaki koşullar, kaldırılma zamanında değişmemiş ya da ortadan kalkmamış, hatta avukatlık mesleğinin niteliği yönünden çok daha önemli hale gelmişse bunun da değerlendirilmesi gerekir.

Öte yandan, Anayasa’nın 36. maddesinde, herkesin meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Yargının kurucu unsurlarından olan, bağımsız, serbestçe temsil eden, hukuksal ilişkilerin düzenlenmesinde, her türlü hukuksal sorun ve uyuşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesinde ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasında temel görev üstlenen avukat, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının da önemli bir unsurudur. Güçlü ve bağımsız savunma mesleği; hukukun üstünlüğünün, hukuksal uzlaşmanın, adil yargılanma duygusunun ve toplumsal barışın güvencesi olup bu değerler, mesleğinde yetkin bağımsız savunucularla teminat altına alınmıştır.

Yukarıda açıklanan hususlar gözetilmeden yasalaştığı anlaşılan dava konusu kural Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

Şevket APALAK bu görüşe katılmamıştır.

Kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı bulunarak iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 10. ve 11. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ

28.11.2006 günlü, 5558 sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesinin yürürlüğünün durdurulması isteminin, koşulları oluşmadığından REDDİNE, 15.10.2009 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

VI- İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ

2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesinin ikinci fıkrasında, Yasa’nın belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, bunların da Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.

5558 sayılı Yasa’nın 1. maddesinin iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan yürürlük ve yürütmeyle ilgili 2. ve 3. maddelerinin de, 2949 sayılı Yasa’nın 29. maddesinin ikinci fıkrası gereğince iptali gerekir.

VII- SONUÇ

28.11.2006 günlü, 5558 sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;

1- 1. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Şevket APALAK’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2- 1. maddesinin iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan 2. ve 3. maddelerinin de, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesinin ikinci fıkrası gereğince İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

15.10.2009 gününde karar verildi.



Başkan

Haşim KILIÇ
Başkanvekili

Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Üye

Fulya KANTARCIOĞLU






Üye

Ahmet AKYALÇIN
Üye

Mehmet ERTEN
Üye

Mustafa YILDIRIM






Üye

Cafer ŞAT
Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye

Şevket APALAK






Üye

Serruh KALELİ
Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ




AZLIK OYU

Anayasa, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğunu, bu yetkinin devredilemeyeceğini vurgulamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi her alanda ve her konuda yasa yapabilmektedir. Yasama işlevi anayasal ilkelere uygun kullanılabilecek takdir yetkisini de içinde barındırmaktadır. Yasalar, kimi zaman yeni kurallar içerirken, kimi zamanda yasal metinlerin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin olabilecektir. Önceki yasaların yeni yasalarla değiştirilmesi ya da yürürlükten kaldırılması hukukun doğal karşıladığı takdir yetkisinin daha engin boyutta kullanıldığı düzenlemeleridir.

Görülen davada da önceki yasal metni yürürlükten kaldıran kural irdelenmektedir. Kuralla, avukatlık için getirilen sınavla ilgili yasa maddeleri yürürlükten kalkmaktadır. Bu bakımdan yürürlükten kaldırılan metne de tüm yönleriyle bakılması, bir yasayı yürürlükten kaldırma yolundaki kuralın anayasal ilkelerle değerlendirilmesi sırasında kaçınılmaz olmaktadır.

2.5.2001 tarihli ve 4667 sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la avukatlık mesleğine kabul edilebilmek için “avukatlık sınavını başarmış olmak” koşulu getirilmiş, ilgili maddelerde bu yönde değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklere göre avukatlık sınavının staj sonunda Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince yapılacağı, sınava staj bitim belgesinin verildiği tarihi izleyen dört yıl içinde altı kez girilebileceği, sınavda meslek kuralları bilgisi ile hukuk ilkeleri ve mevzuat hükümlerini olaylara uygulayabilme yeterliliğinin değerlendirileceği, sınav konuları ve başarı puanı gibi konuların da yönetmelikte gösterileceği anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanununda anılan değişiklikleri öngören 4667 sayılı Yasa geçici madde 1’de sınava ilişkin hükümlerin bu kanunun yayımından sonra avukatlık stajına başvuranlara uygulanacağını belirtmektedir. Ancak 25.6.2002 tarihli 4765 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle 1136 sayılı Yasa’ya eklenen geçici madde 20’nin ikinci fıkrasıyla stajla ilgili hükmün 10.5.2001 tarihinde hukuk fakültelerinde öğrenci olanlar hakkında uygulanmayacağı, bunların sınava tabi tutulamayacağı kuralı getirilmiştir.

Anayasa’nın kamu hizmetine girişle ilgili 70. ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını konu eden 135. maddelerinde sınav kaydı yer almamakta ise de, nitelikli bireyler seçme yaklaşımının somutlaşması olan giriş sınavlarının yerinde olduğu görüşüne ulaşılabilir. Bu amaçla önemli ve seçkin bir meslek olan avukatlığa girişte bilgili ve yetenekli kişilerin seçilmesi için düşünülen sınav, staj sonunda sınırlı zaman ve sayıda yapılacaktır. Oysa hâkimlik mesleğine girişle ilgili asıl sınav ise stajdan önce yapılmaktadır. Staj sonuna bırakılan sınavlar, genellikle stajın değerlendirilmesi amacına yönelik olmaktadır. Nitelikli bireylerin seçimi temel amacı gözetildiğinde lisans eğitiminin yansımalarının meslekte aranacak temel ölçütler arasında yer alması beklenir. Gerçekten de, sınavı düzenleyen 4667 sayılı Yasa’nın gerekçesinde eğitim ve öğretim düzeyleri arasında oluşan farklılıklara değinilmektedir. Yüksek öğretime ilişkin ilkelere ve lisans öğretimine yönelik değerlendirmeler içeren gerekçeye bağlı bu yaklaşım yanında sınavın staj sonuna bırakılması ilgililerin beklentilerini ve amaçlarını saptamada belirsizliklere de etken olacaktır. Sınavla ilgili zaman ve sayı sınırlanması anayasal yaklaşımların başka bir konusunu oluşturacak, çalışma hayatıyla ilgili anayasal ilkelerle beliren kamusal yarar da değerlendirmelerde öncelikli bakışlar arasında yer alacaktır.

Yürürlükten kaldırılan sınavla ilgili kurallarda hukuk ilkelerini ve mevzuat hükümlerini olaylara uygulayabilme yeterliliğinin belirlenmesi de belirtilmektedir. Yukarıda da değinildiği gibi eğitim açısından oluşan farklılıklarla ilgili yasal amaçla, staj sonuna bırakılan sınav yöntemi uyuşmadığı gibi, olgu çözümlemeleri de lisans düzeyini tam yansıtmayacak ve böylesi saptamaların test yoluyla yapılması ölçme ve değerlendirme ilkelerinde tartışmalara yol açabilecektir. Ayrıca 4667 sayılı yasa sınav koşulu öngörerek yasanın yayımıyla uygulamaya başlamayı geçici 1. maddeyle öngörmesine karşın, bir yıl sonra 2001 yılında hukuk öğrencisi olanlar sınavdan bağışık tutulmuştur. Bu durumda yasanın yürürlüğü giriş sırasında öğrenci olanlar sınavdan bağışık olmalarına karşın daha önce eğitimi tamamlayan ancak staj yapmamış olanlarda duraksama yaşanacaktır. Kaldıki, nitelikli kişilerin arandığı bir meslekte sonradan getirilen istisnalar, zamana yayılabilecek öğrenim süresi nedeniyle yasanın amacının gerçekleşmesini ertelemiş olacaktır.

Değinilen olgular iptale konu Yasanın doğrudan metinleri değilse de kaldırdığı yasanın içerikleridir. Bir yasayı kaldırmada daha etkin ve geniş olan yasamadaki takdir yetkisi, yasakoyucuya düzenleme yapılırken etken olan nedenler yanında kaldırılan kurallara bakılarak bir anlama kavuşabilecektir. Bu durumda mesleğin önemi ve güdülen kamu yararı ilkesiyle yakından ilgili lisans eğitimine yönelik bulguların lisans sonrası meslek giriş sınavlarıyla çözülebilmesi ve istenilen seçmelerin yapılabilmesinde öngörülen sınav yönteminin yeterli karşılıklar içerdiği ve böylece yasal amacın tam olarak gerçekleşebilecek olduğu söylenemez.

Öte yandan, adil yargılanma ile kurulan ilintinin yargılama yöntemlerinde kimi bakışların geliştirilmesini gerektirdiği ve yasakoyucuya yönelik değerlendirme yapma yolundaki yaklaşımın da yasal işlemler akışında öncelik aldığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, sınavla ilgili metinlerle birlikte yasakoyucunun takdir yetkisi gözetildiğinde bu haliyle kuralda Anayasa’ya aykırılık saptanamamaktadır. Davanın belirtilen yorumlarla reddi gerekeceği oyuyla karara karşıyım.

Üye

Şevket APALAK

7 Ocak 2010 Perşembe

İLGİNÇ CİNAYET


Kayseri'de arkadaşını tabancayla vurarak öldürdüğü gerekçesiyle yakalanan şahıs, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

Kayseri'de arkadaşını tabancayla vurarak öldürdüğü gerekçesiyle yakalanan şahıs, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

E.E.'nin ifadesinde, "Hüseyin Erdoğan, 'Beni silahla ayağımdan yaralayın. Böylelikle sevgilim bana acır ve barışma teklifimi kabul eder' dedi. Ben de yaralamak için ayaklarına sıktım" dediği öğrenildi.


Edinilen bilgiye göre Hüseyin Erdoğan (28) isimli şahıs, 22 Aralık'ta Talas ilçesinde bir otoparkta bacağından tabancayla yaralanmış, ambulansla kaldırıldığı hastanede kan kaybından hayatını kaybetmişti. 15 günlük çalışmanın ardından, suçu işlediği gerekçesiyle E.E. ile A.E. isimli şahıslar polis tarafından gözaltına alınmıştı. Emniyet Müdürlüğü'ndeki sorgularında, şahıslar olayın, "Sen fazla içtin, ben az içtim" tartışmasından kaynaklandığını söylemişti. Adliyeye sevk edilen zanlılardan E.E.,
"tabancayla adam öldürmek" suçundan tutuklanmıştı.

Mahkemede verdiği ifadesinde cinayeti kasıtlı işlemediğini söyleyen E.E.'nin, "Hüseyin ile çocukluk arkadaşıyız. Sevgilisinden ayrıldığı için moralinin bozuk olduğunu öğrenince Hüseyin'i evinden aldık, kafası dağılsın diye parka gittik. Burada alkol alıyorduk.

Bana sevgilisiyle barışmak için bir şeyler yapmak istediğini söyledi. Sonra da, 'Beni bacağımdan vur. Böylelikle sevgilim bana acır ve barışma teklifimi kabul eder' dedi.

Ben de yapmak istemedim ancak ısrar sonucu alkolün de etkisiyle dayanamayıp sol bacağına tek el ateş ettim. Daha sonra paniğe kapılıp diğer arkadaşım A.E. ile birlikte olay yerinden kaçtık" şeklinde ifade verdiği öğrenildi.
Hastanede yapılan otopside, Hüseyin Erdoğan'a isabet eden kurşunun ana damarı kopardığı belirlenmişti.


www.kenthaber.com

SUÇ VE CEZA



İnsanlar haklarını aramak için bağımsız mahkemelerde dava açabilir, buna engel yoktur; fakat mahkemeleri gereksiz yere meşgul etmenin de cezası verilmelidir. Mahkemeleri gereksiz olarak meşgul etmenin cezası mahkeme giderlerini ödemek şeklinde görülür çoğunlukla. Dünyada pek çok hak ihlali gerçekleşmektedir, bu ihlallere karşılık ceza veya hukuk davaları açılabilir; fakat daha büyük ihlaller varken küçüklerini şikayet etmenin de bir esprisi olacağını zannetmiyorum. Ayrıca devletin cezayı en son çare olarak kullanması taraftarıyım; çünkü insanları suça iten nedenleri ortadan kaldırmak ceza vermekten daha makul ve daha kolay bir çözümdür.

İnsanları suça iten nedenlerin kaldırılmasının en iyi yolu bunu eğitimle sağlamaktır, eğitim ailenin çocuğuna verdiği eğitimmle başlar ve okullarda devam eder. İyi bir bireyin yetişmesi için ailelelere büyük sorumluluklar düşmektedir. Gerekirse ailelere de bu bilinç aşılanmalıdır, ülkemizi domuz gribinden daha fazla tehdit eden bir olay vardır ki; bu da giderek artan suç oranlarıdır.

Elbette sadece eğitim de yeterli değildir, ülkemizde yeterli istihdam söz konusu değildir; bu yüzden aileler dağılmakta ve suç oranını da bu tarz olaylar artırmaktadır. Ekonomik refah yükseldikçe suç oranları buna bağlı olarak azalmaktadır. Ekonomik refah sadece iş adamlarının rahata ermesi değil, aynı zamanda toplumun tüm tabakasının da bu paralellikte rahata ermesidir. Bunlar sağlandıktan sonra huzursuzluğun ve suç oranının artması savunulamaz ve artmıyacaktır da....

YASAYLA YASAK GETİRMEK ÇÖZÜM DEĞİLDİR...

5 Ocak 2010 Salı

AVEA'NIN SINIRSIZ TARİFE MAĞDURLARI İÇİN YAPILACAKLAR



Avea'nın sınırsız tarifesine üye olduktan sonra tarfenin değişmesiyle mağdur duruma düştüyseniz, hakınızı sonuna kadar savunmanız için size ihtarname örneğini veriyorum.

Ayrıca bu durumdan dolayı maddi ve manevi zarara uğradığınızı düşünüyorsanız, dava açma hakkınız bulunmaktadır. Sadece avea'ya yönelik değil, benzer durumda olan diğer gsm uygulamalarına karşı da ihtarname çekmek ve dava açmak hakkına sahipsiniz.
AYRINTILI BİLGİ İÇİN TIKLAYINIZ

İHTARNAME
Tar..:…/…/….
Avea A.Ş. Genel Müdürlüğü’ne
İSTANBUL

Konu: Sınırsız, (10.000 dk.) hk. nda

………………………….. nolu telefonun kullanıcısıyım. Tarafınızdan …./…./…….. tarihinde her yöne sınırsız (10.000 dk.) görüşme tarifesine abone oldum. Ancak tarafıma gönderilen SMS ‘te tarifem ……………. Dakikaya düşürülmüştür.

Sorum şu;
Her yöne sınırsız (10.000 dk.) ile abonelik yaptığım sözleşmem, kendi talebim ve rızam olmadan neden ve niçin ………….. dakikaya düşürülmüştür?
Tarafıma bu konu hakkında bilgi verilmesini, aksi takdirde kanuni yollara başvuracağımı ihtaren bildiririm.

Gereğinin yapılmasını arz ederim.
Saygılarımla,

Adres:………………………………….. Ad – Soyad
………………………………………….…… İmza
…………………………………………..…
………………………..


BİR HUKUK MÜCADELESİ ÖRNEĞİ

Antalya'da cep telefonuyla oyun indirdiği gerekçesiyle 682 TL'lik faturaya itiraz eden tüketici öğretmen, hukuk mücadelesini zaferle sonuçlandırdı.Hakem Kurulu paranın tüketiciye geri ödenmesine karar verdi.





Telefonunun oyun indirme özelliği bile bulunmayan tüketiciye GSM operatörünün parayı geri ödemesi kararlaştırıldı.

Antalya'nın Gazipaşa ilçesinde yaşanan olayda öğretmenlik yapan Şenol Şen'e bir GSM operatöründen 2008 yılının Nisan ve Mayıs aylarında 158 ve 524 TL'lik 2 adet fatura geldi.

Kendisinin 2 ay içerisinde 682 TL'lik konuşma yapmadığını düşünen Şen, GSM şirketinden yaptığı görüşmelerin ayrıntılı faturasını istedi.

GSM şirketinden gelen ayrıntılı dokümanında ise faturada konuşma ücretinin sadece 52 TL olduğu geri kalan kısmının ise oyun indirme ücreti olduğu ortaya çıktı.

Kendisinin 630 TL tutarında oyun indirdiğini gören Şen, büyük bir şok yaşadı. Çünkü hayatında hiç cep telefonu ile oyun oynamadığını söyleyen Şen'in cep telefonunun oyun indirme ve oynama özelliği bile bulunmuyordu.

Faturayı ödemek zorunda kalan Şen, Alanya İlçesi Tüketici Heyeti Hakem Kurulu'na başvurarak GSM şirketinden şikayetçi oldu.

Mağdur öğretmenin şikayetini haklı bulan Hakem Kurulu, yaptığı değerlendirmede 'Tüketicinin kullanmış olduğu cep telefonunun oyunlara girme kapasitesi yoktur.

Sabit gelirli bir kişinin sabahtan akşama kadar bilgisayar başında oturup bu oyunları indirmesi söz konusu değildir' ifadelerine yer verdi.

Tüketici Hakem Heyeti bahse konu GSM şirketinin parayı Şen'e geri ödemesine karar verdi.Tüketici hakem heyetinin kararının ardından ise GSM şirketi, Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne dava açarak karara itiraz etti.

Şen'in şikayetini, GSM şirketinin savunmasını ve Tüketici Heyeti'nin kararını inceleyen 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ise 'Sabit gelirli bir kişinin, kaldı ki devlet memurunun mesai saatleri içerisinde bu şekilde oyun oynayacak kadar zamanı bulması mümkün değildir' diyerek Şen'i haklı buldu ve davayı reddetti.

Hukuk mücadelesini kazanan öğretmen Şen'e GSM operatörü parayı geri ödemek zorunda kaldı.

İHA

KÖPRÜ VE OTOYOL ZAMMI DAVALIK OLDU


Tüketiciler Birliği, köprü ve otoyol ücretlerine yapılan zammın iptali için İstanbul Bölge İdare Mahkemesinde dava açacağını açıkladı.

Birlikten yapılan açıklamaya göre, Tüketiciler Birliği yetkilileri, köprü ve otoyol ücretlerine yapılan yüzde 14'lük zammın iptali için yarın dava açacak.

Konuya ilişkin basın açıklaması da yarın Şirinevler'deki İstanbul Bölge İdare Mahkemesi önünde yapılacak.

DEVLETİN ZİRVESİ TOPLANDI


Sayın Cumhurbaşkanımız, Yasama, Yürütme ve Yargı organlarının başkanlarıyla yemekli bir toplantıda biraraya gelmiştir.

Konut'taki toplantıya; TBMM Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç, Yargıtay Birinci Başkanı Sayın Hasan Gerçeker, Danıştay Başkanı Sayın Mustafa Birden, Askeri Yargıtay Başkanı Hak. Tuğg. Sayın Ahmet Alkış, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı Hak. Tuğg. Sayın Turgut Arıbal, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Sayın Ahmet Akyalçın, Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin, Sayıştay Başkanı Sayın Dr. Recai Akyel ile Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Sayın Mustafa İsen katılmıştır.

Toplantıda Yasama, Yürütme ve Yargı ile ilgili temel konular ele alınmış ve karşılıklı görüşler paylaşılmıştır.

Bu çerçevede, öncelikle Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasının önemi üzerinde durulmuştur.

Ayrıca, hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi amacıyla yapılacak yargı reformu ile ilgili çalışmalar hakkında bilgi alınmıştır. Özellikle, yargı hizmetinin daha kaliteli ve etkin şekilde sunulmasını sağlayacak çalışmaların, ilgili bütün tarafların katılımı ile gerçekleştirilmesinin yararı üzerine mutabık kalınmıştır.

Katılımcılar bu tür toplantıların faydası üzerinde durarak daha sık yapılması temennisini dile getirmişler ve Sayın Cumhurbaşkanımız bu öneri üzerine, bu toplantının yılda bir yerine iki kez yapılmasını kararlaştırmışlardır.

TOPLANTIDAN GÖRÜNTÜLER

TSK'DAN BİLGİ NOTLARI

Tsk'dan son olaylarla ilgili açıklamalar:

TARİH : 01 Ocak 2010

SAAT : 14:50

NO : BN - 01 / 10


1. Bugünkü bazı medya organlarında dün bir hakimi takip ettiğinden şüphe edilen iki aracın durdurularak arandığı, bu araçların askeri ve içindeki şahısların da askeri personel olduğu haberlerine yer verilmiştir.

2. Olayın cereyan tarzı aşağıdaki şekilde olmuştur;

a. 31 Aralık 2009 saat 12:30 civarında, Uğur MUMCU caddesinde birbirinden bağımsız olarak idari görevle seyir halinde olan beyaz renkli iki ayrı askeri araç polisler tarafından durdurulmuştur.

b. Durdurulan bu araçların askeri araç olduğunun anlaşılması üzerine olay yerine Merkez Komutanlığı ekipleri çağrılmıştır.

c. Söz konusu araçlar ve içindeki personel, durdurma ve arama kararını veren Cumhuriyet Savcısının isteği üzerine saat 14:00 civarında Ankara Merkez Komutanlığına götürülmüşlerdir.

ç. Burada Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan tespitlerde;

(1) Araçlardan birisinin Deniz Kuvvetleri Komutanlığına ait olduğu ve içinde iki şoför er ile bir uzman çavuş aşçının bulunduğu,

(2) Diğer aracın ise, Garnizon Komutanlığına ait olduğu ve içinde iki şoför (biri onbaşı biri er), bir elektrik teknisyeni er ve bir marangoz erin bulunduğu anlaşılmıştır.

3. İlgili Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan inceleme sonucunda, söz konusu askeri personel dün gece saat 22:00 civarında serbest bırakılmıştır.

4. Olayın, bir şüphe üzerine yapılan ihbar ve bu ihbara yönelik olarak icra edilen bir uygulama olduğu anlaşılmış ise de, son günlerde yaşananların, kişileri ve toplumu ne hale getirdiğini göstermesi bakımından önemli olduğu düşünülmektedir.

5. Konuya ilişkin olarak gerekli işlemler başlatılmıştır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.


TARİH : 03 Ocak 2010

NO : BD -01 / 10

1. Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi (TMMM) K.lığı 28 Haziran 2005 tarihinde resmen açılmış ve NATO Konseyi’nin 14 Ağustos 2006 tarihli kararıyla akredite edilmiştir.

2. Merkez, eğitim ve öğretim faaliyetleri kapsamında NATO Bilim Yoluyla Güvenlik Programı (NATO Security Through Science Programme) çerçevesinde, seçilen çevre ülkelerde Mobil Eğitim Timi (Advanced Training Course) aracılığıyla yerinde eğitim vermektedir.

3. Bu kapsamda 03–07 Ocak 2010 tarihleri arasında Ürdün’de “Terörizmle Mücadele” konusunda eğitim verilecektir. Bu faaliyet TMMM K.lığınca icra edilecek olan yedinci mobil eğitim timi faaliyetidir.

4. Beş gün sürecek eğitimin amacı; terörizm tehdidinin farklı boyutlarıyla analiz edilmesi ve terörizmle mücadele stratejilerinin detaylı bir şekilde incelenerek örneklerle açıklanmasıdır.

5. Eğitime diğer ülkelerden toplam kırk civarında kursiyerin iştirak etmesi planlanmıştır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

KURUMLAR ARASI ÇATIŞMA

Kozmik odada arama faaliyetlerini yürüten hakim ve savcıya sekizer adet kalaşnikof mermisi gönderildi. Bir yandan hükümete yönelik suçlamalar devam ederken bir yandan da böyle bir olayın yaşanması gerçekten çok düşündürücü. Hükümete yönlendirilen eleştirilerin başında TSK'ya karşı asimetrik bir savaş yürütüldüğü, bunu savunanların başında da CHP genel başkanı Deniz Baykal bulunuyor. Baykal bugünkü grup toplantısında TSK'ya yönelik bir asimetrik savaşın varolduğunu belirtti. Buna dayanak olarak da Arınç'a suikast girişimine yönelik bir arama olmasına rağmen olayın çarpıtıldığını gösteriyor. Halbuki hakim ve savcılar tamamen yasal mevzuata uygun bir şekilde görevlerini yerine getirmekte.
CMK madde 116 ve devamında yasal mevzuat gayet açık br şekilde ortada. Yargının görevi ortadadır, eğer ortada bir suç şüphesi varsa; bunu ineceler. Bunun tartışması asla yapılamaz, yargı yasal prosedüre uyduktan sonra her türlü kuruma karşı inceleme başlatabilir. Hiç bir kurum ve kuruluşa ayrıcalık tanınamaz. Savcılar herhangi bir kurumda inceleme yaptığı takdirde o kurumla savaşmış mı oluyor? Yargı her dava açtığında bu tarz yakıştırmaların yapılması ne kadar doğru tartışılır? KURUMLAR ARASI ÇATIŞMA! O zaman hiç bir kurumda yanlış yapan yoktur mu diyeceğiz? Ne kadar saçma bir yaklaşım?
Telefon dinlemelerinin kötüye kullanıldığı söyleniyor, hatta ağızlarda sakız olmuş durumda. Peki telefonlar önceden hiç dinlenilmiyor muydu? Telefon dinlemenin de prosedürü de CMK da açık bir şekilde belirtilmiştir. Ne zaman ki kanunlar bazı kurumların aleyhine işlemeye başlasa kanunlar tarışılır hale geliyor nedense. 28 şubat'ı ne çabuk unuttuk?

EMEKLİYE ZAM

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN AÇIKLAMA YAPTI:
2010'UN MAAŞINI BELİRLEDİK

Bu artış SSK İŞÇİ- TARIM- BAĞKUR ESNAF VE TARIM EMEKLİLERİ OLANLARI KAPSIYOR

İLK 6 AY İÇİN EN DÜŞÜK AYLIK YÜZDE 20,4

EN YÜKSEK AYLIĞI YÜZDE 4,5 ORANINDA ARTIRIYORUZ

2010 YILI İÇİNDE TEMMUZDA TÜFE ARTIŞLARIYLA BİRLİKTE YÜZDE 24,2

EN YÜKSEK AYLIK ALANLARIN MAAŞI DA YÜZDE 7,6 ORANINDA ARTIYOR

İLK ALTI AY İÇİN EN AZ 63 LİRA EN ÇOK 101 LİRA ARTIŞ OLACAK

TÜM SENE EMEKLİ MAAŞLARINA EN AZ 74 LİRA

EN ÇOK 172 LİRA ARTIŞ YAPIYORUZ

601 LİRA OLAN EMEKLİ AYLIĞI 683 LİŞRA

TARIM SSK AYLIĞI 480 LİRAYA

EN DÜŞÜK ESNAF AYLIĞI 555 LİRAYA

BAĞKUR TARIM EMEKLİSİ AYLIĞI 380 LİRAYA ÇIKIYOR

4 Ocak 2010 Pazartesi

İDARİ YARGI HAKİMLİĞİ




Hakimlik-savcılık sınavlarına hazırlananların en çok merak ettiği konulardan birisi de 2010 da İdari Yargı Hakimliği Sınavı'nın açılıp açılmayacağı, merakla 2010'un sınav takvimini bekliyoruz. Adalet Bakanlığı henüz hakimlik-savcılık sınavlarıyla ilgili duyuru yapmadığı için osym'nin sitesinde de buna dair bir bilgi henüz mevcut değil.


TENFİZ TALEP DİLEKÇESİ

…………….. AİLE MAHKEMESİ
SAYIN HAKİMLİĞİ’NE
DAVACI : …………………. ……………………
VEKİLİ : …………… ………………….
….. ……………. ……………. ……………..
………………….

DAVALI : …………. …………………
………. ……………… …………. ……………..
………………….

KONU : Almanya’da alınmış ve kesinleşmiş bulunan boşanma kararının tenfizi talebinden ibarettir.


AÇIKLAMALAR
1
Müvekkilim …………… ……………. ve davalı …………….. ……………., …/…/….. tarihinde Münih evlenme dairesinde …. numaralı kayıtla evlenmişlerdir. Bu evliliklerinden çocukları olmamıştır.

2
Müvekkilim davalı …………… …………… aleyhine Almanya ……… Yerel Mahkemesi/Aile Mahkemesi’nde ………. E numarası ile boşanma davası açmıştır. Boşanma davası davalı tarafından da kabul edilmiştir. Taraflar arasındaki boşanma davasında ……. Yerel Mahkemesi/Aile Mahkemesi Hakimi ………….., …/…/….. tarihindeki sözlü duruşmada, tarafların verdikleri ifadelerini, davanın veriliş nedenini ve ayrı yaşamalarını göz önüne alarak boşanma kararı vermiştir.

3
Bu karar, …/…/….. tarihinde temyizden feragat edilmek suretiyle kesinleşmiştir.


HUKUKİ NEDENLER : MK, MÖHUK, HUMK,

DELİLLERİMİZ : Nüfus Kaydı Örneği, boşanma kararının aslı ve onaylı Türkçe tercümesi

TALEP : Yukarıda açıklanan nedenlerle Yabancı Ülke mahkemesince verilmiş boşanma kararının tenfizi ile tarafların boşanmalarına, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini Sayın Hakimliğiniz’den saygılarımla arz ve talep ederim.

......... ............
Avukat


EKLER:
1- Alman Mahkemesi Kararı
2- Onaylı Vekaletname Örneği
3- Lüzumu kadar tebligat pulu ve zarfı

BOŞANMA DİLEKÇESİ ÖRNEĞİ

AİLE MAHKEMESİ
SAYIN HAKİMLİĞİ'NE




DAVACI : ................ ..................
..... ................. .......... .............. .......

VEKİLİ : ................ ........................
.... .................. ... .........................

DAVALI : ..................... ...................
............... ............... ........................

DAVA KONUSU : Şiddetli geçimsizlik ve evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması
sebebiyle boşanma talebimizin sunulmasıdır.



AÇIKLAMALAR

1
Müvekkilem ............. ................, eşi ............. .............. ile yaklaşık yirmi dört yıl önce evlenmiştir. Bu evlilikten şu an itibariyle reşit olan bir kız çocukları olmuştur. Müvekkilem, son dört yıldır eşi ile fiilen ayrı yaşamaktadır. Artık karı-koca hayatını ve evlilik birlikteliğini sürdürmelerinin imkanı ve faydası kalmamıştır.

2
Müvekkilem ile eşi başlangıçta uyuşuyor gibi görünseler de aslında dışarıya yansıtılmamaya çalışılan iç huzursuzluklar ve anlaşmazlıklar daha evliliklerinin ilk günlerinde filizlenmeye başlamıştır. Evlilik birlikteliğinin kendisine yüklediği görev ve gereklerine büyük bir titizlikle uyan müvekkilem, büyük sabırlarla eşinin bir takım davranışlarına katlanmış, kendisine düşen vazife ve beklentileri eksiksiz yerine getirmiştir. Ancak birbirlerini kişisel olarak ve karakter olarak iyice tanımadan evlenmelerinin ortaya çıkardığı aykırılıklar, kültür ve karakter çatışmaları gittikçe büyümüştür. Müvekkilem bundan yedi yıl önce bir boşanma davası açmayı düşünmüş ancak araya giren aileler ve eşinin ısrarları sonucu, evlilik birliğini devam ettirmiştir. Ancak eşinin kusurundan kaynaklanan aile içi huzursuzlukların sonucunda, bir boşanma davası açılması zaruri olmuştur.

3
Evlilik karşılıklı sevgi ve saygıya, anlayışa dayanır. Oysa ki müvekkilemin evliliğinde bunlar kalmamıştır. Nitekim müvekkilimin açmayı düşündüğü ve yukarıda sözü edilen boşanma davası yine ailelerin araya girmesiyle açılamamış; müvekkilem, çocuğunu da düşünerek eşiyle yeniden barışmıştır.

4
Müvekkilem ile eşinin bundan sonraki birlikteliği yaklaşık olarak üç yıl devam etmiş; bundan sonra ise fiilen ayrı yaşamaya başlamışlardır.

5
Evlilik birliğinin vücut bulup, devamlı bir şekilde yaşayabilmesi için, ilk koşul eşlerin bir arada bulunmalarıdır.Aile birliği demek müşterek yaşama ve devamlı hayat ortaklığı demektir. Hatta bu, evliliğin kadın ve kocaya yüklediği karşılıklı görevlerin en başında gelir. Ancak müvekkilem daha evliliğin ilk günlerinden başlayan düşünce ve duygu birliğinin olmaması, sevgi ve saygının ortadan kalkması üzerine kendine ayrı bir ikametgah edinmek zorunda kalmıştır. Müvekkilim yedi yıl önce açmayı düşündüğü boşanma davasından, akrabalarının da etkisiyle ve çocuğunu düşünerek vazgeçmiştir. Müvekkilemin eşiyle olan uzun süreli fiili ayrılığı devam etmektedir ve artık birbirleriyle görüşmemekte, hatta telefonla dahi konuşmamaktadırlar.

6
Müvekkilem eşiyle barışmasından sonraki dört yıl boyunca kötü muamelelere ve hakaretlere maruz kalmıştır. Bu husus tanıklarımızla da sabittir ki, davalı şahıs müvekkilime karşı, müteaddit kereler başkalarının önünde ağır hakaretler etmiş, müvekkilime karşı ‘aptal, gerizekâlı' vb. ithamlarda bulunmuştur. Ayrıca müvekkilimi başkalarının yanında küçük düşürmüş, küçümsemiş ve bazı çirkin sözlerle onu sayısız kereler kırmıştır. Müvekkilim bu eşinin bu tutum ve davranışlarına yine de üç yıl dayanabilmiş, sonrasında kendisine ayrı ikametgah edinmiştir. Müvekkilime karşı davalı şahsın muhtelif yer ve zamanlardaki hakaret niteliğindeki ithamları işbu evliliği onarılamaz biçimde sarsmıştır. Özetle, tarafların artık müşterek evlilik hayatını idame edemedikleri ve aralarında yalnızca soyut bir akit kalmış olduğu aşikârdır. Bu evliliğin ne taraflar ne de toplum için yararlı bir durum kalmamıştır. Bu evlilikten olan tek çocukları da artık reşittir ve kendi hayatını idame ettirebilmektedir.

7
Sonuç olarak, davalı taraf, normal aile hayatına intibak edememiş, karısını sürekli aşağılayarak ortak aile hayatını çekilmez duruma getirmiş ve nihayetinde bir kadının evinden çıkarak kendi anne-babasının yanına yerleşmesine sebep olmuştur. Böylesi bir evliliğin ilanihaye devam etmesi beklenemez. Yaradılışı ve evvelce yaşadığı hayat itibariyle müvekkilemin çevre ve şartlarına uyum sağlayamamış bir şahısla daha fazla müşterek hayata zorlanamaması mantık gereğidir. Müvekkilemin bundan sonraki hayatını hiç olmazsa huzurlu bir şekilde yaşayabilmesi kendisinin en doğal hakkıdır. Yaşam ise acı, üzüntü değil; huzur ve sevgi, saygı ve mutluluk ister. Evlilik birlikteliği de sevgi, saygı, paylaşım demektir. Bunların olmadığı bir birliktelik, hukuken var olan ancak fiilen çözülmüş birlikteliklerdir. Aykırı karakter ve kişilikteki eşler için boşanma olağan ve olması gereken bir sonuçtur. Ayrıca müvekkilem, davalı taraftan nafaka da talep etmemektedir.



HUKUKİ SEBEPLER : MK, HUMK, ve sair ilgili mevzuat.

DELİLLER : Nüfus kayıtları, tanıklar.

NETİCE ve TALEP :
Yukarıda açıklanan hususlara ve davada sunulacak delillere istinaden;
1. Müvekkilim ile davalının şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanmalarına,
2. Yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin karşı tarafa tahmiline

karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. …/…/…..


............. ...................
A v u k a t

EK
* Onaylı Vekâletname Örneği
** Aile Nüfus Kayıt Örneği

HACKER'LARIN CEZASI?

Yargıtay'dan hacker'lar tarafından parası çalınan işadamı lehine önemli bir karar çıktı. İnternet korsanları, Diyarbakırlı işadamının banka hesap bilgilerine ulaşarak, hesabından 520.000 TL para çekti. Banka, işadamının bilgisayarında güvenlik programı olmadığı gerekçesiyle itiraz etti. Yargıtay, sorumluluğun bankaya ait olduğunu ve çalınan paranın faiziyle birlikte işadamı Mehmet BEŞİR'e iadesine karar verdi.

Radikal Gazetesi'nin internet sitesinde yayınlanan haber metni şöyle:

‘Kod Adı Kılıçbalığı’ filminden esinlenen Türkiye’nin en organize hacker çetesi Diyarbakırlı işadamı Mehmet Beşir Yılmaz’ın banka hesabından 520 bin TL’yi boşalttı. Yılmaz, 2006 yılında çökertilen çete yüzünden kaybettiği parasını, bankadan faiziyle birlikte tahsil edecek. Yılmaz, yasal faizleriyle birlikte 1 milyon TL alacak!
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın, yakalamak için özel birim kurduğu hackerler, Diyarbakır’da mermer işiyle uğraşan işadamı Yılmaz’a ait Beden Mermer San. Tic. A.Ş.’nin bilgisayarlarına, ürün alma bahanesiyle e-postayla virüs gönderdi. Şirketin hesaplarından yüklü miktarda para, sahte kimlikle açılan hesaplara aktarıldı. Hesaplardaki para transferleri banka yetkililerinin dikkatini çekti ve şirket yetkilileriyle görüşmek için telefon açtı. Ancak hackerler, şirket telefonlarını kendi telefonlarına yönlendirdi. Açılan telefonlara şirket yetkilisi gibi yanıt veren hackerler böylelikle şüpheleri de yok etti.
Çete Yılmaz’ın ihbarıyla deşifre oldu. Yılmaz, Diyarbakır Asliye Hukuk Mahkemesi’ne tazminat davası açarak “Param bankanın sorumluluğundaydı” dedi. Banka avukatları şirket bilgisayarlarında güvenlik programları bulunmayan işadamının kusurlu olduğunu savundu.
Asliye Hukuk Mahkemesi, mağdur Yılmaz’ın banka hesabından çalınan 520 bin 621 TL’nin, ticari faizle birlikte, bankadan tahsiline karar verdi. Mahkemenin kararıyla birlikte söz konusu banka, işadamı Yılmaz’a 1 milyon TL’nin üstünde ödeme yapacak.

Bilgisayarlarda 10 bin kişiye ait bilgi
Osman Ö.’nin organize ettiği iddia edilen çete, 2006 yılında Yılmaz’ın ihbarı üzerine fark edilmişti. Osman Ö., hacker’lar fizik mühendisi Samet B. ile internette ‘kılıçbalığı’ rumuzunu kullanan Koray K. ile tanıştı. Sahtecilikten sabıkalı Celal Tapu’yla da temasa geçerek, elemanlarına sahte kimlik hazırlattı ve bu kimlik bilgileri üzerinden bazı bankalarda hesap açtırdı.
İstanbul polisinin düzenlediği operasyonda, Osman Ö.’nün sevgilisi Süheyla U.’nun da arasında bulunduğu 10 kişi gözaltına alındı.
Gözaltına alınan hacker’ların bilgisayarlarında 10 bin kişiye ait banka bilgileri çıktı. Haklarında, ‘örgüt kurmak, üyesi olmak, nitelikli dolandırıcılık, rüşvet, sahte kredi kartı almak’ suçlamalarıyla 15 yıldan 213 yıla kadar hapis cezası istemiyle Bakırköy 7’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. 1.5 yıl boyunca tutuklu olarak yargılanan sanıklar daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

USULSUZ TELEFON DİNLEMELERİNDE İDARENİN SORUMLULUĞU


Yargıtay'dan yasa dışı telefon dinlemelerinde kusura ilişkin yeni bir karar! Yargıtay, 2009 Şubat ayında verdiği bir kararında mahkeme kararı olmaksızın yapılan telefon dinlemelerinde kusurun kolluk görevlilerine değil, idareye ait olduğunu belirtti. Yüksek Mahkeme, kusurlu idare olarak ise, İçişleri Bakanlığı'nı gösterdi.

Telefonları mahkeme kararı olmaksızın dinlenen kişi, İçişleri Bakanlığı aleyhine İdare Mahkemesi'nde tazminat davası açarak bu davayı kazandı. Bunun üzerine Bakanlık, mahkeme kararı olmaksızın dinleme yapan emniyet görevlilerine karşı ödenmiş olan tazminatın rücuu amaçlı bir dava açtı. Yerel Asliye Hukuk Mahkemesi, Bakanlık'ın talebini kabul ederek görevlilerin bu tazminattan sorumlu olmalarına karar verdi.

Yargıtay 4. Hukuk Mahkemesi'nin bozma kararından sonra dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nca incelendi ve mahkeme kararı olmaksızın telefon dinlenmesinde kusuru emniyet görevlilerinde değil, idarede buldu.

HUKUK SÖZLÜĞÜ




Hukuki terimleri bilmek bir hukukçunun olmazsa olmazlarındandır. Bu terimler biinmediği takdirde kanunları da anlamak mümkün olamayacaktır. Adalet Bakanlığı'nın sitesinde hukuk sözlüğü olduğunu gördüm ve faydalı olacağını düşündüm.


HUKUK SÖZLÜĞÜ

RUSYA'DA YILIN GOLÜ

Rusya'da yılın golü Gökdeniz Karadeniz'in Barcelona'ya attığı gol seçildi.
Sergilediği güzel futbol alkış alan milli futbolcunun, Şampiyonlar Ligi mücadelesinde Nou Camp'ta Barcelona'ya attığı gol, Rusya'da 'Yılın Golü' seçildi. Otoriteler, bu golün sadece kritik olduğu için değil tam bir takım oyunu olduğu için yılın golü seçildiğini belirttiler. Golde Gökdeniz Karadeniz'in büyük payı olduğu ve defanstan hızlı bir şekilde sıyrılarak güzel bir gol kaydettiği vurgulandı.

Gökdeniz Barcelona'yı parçaladı

Video

BAKANLAR KURULU TOPLANDI



2010 yılının ilk Bakanlar Kurulu toplantısı saat 12.10′da başladı..

Bakanlar Kurulu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı.

Başbakanlık Yeni Bina’daki 2010 yılının ilk Bakanlar Kurulu toplantısı saat 12.10′da başladı.

BAŞBAKAN VE BAKANLARIMIZ

5 YIL SONRA GELEN CEZA





Trafik polisi 5 yıl önce ceza kesti fakat o yılmadı, hukuk mücadelesini kazanıp polise ceza verilmesini sağladı.

Eyüp İskele Caddesi’nde 2004 yılında parkettiği aracı, polis tarafından ceza kesilerek otoparka çekilen eski gazeteci İbrahim Labernas, 5 yıllık hukuk mücadelesiyle kesilen cezanın haksız olduğunu kanıtladı. Açılan davaya bakan mahkeme heyeti, cezayı kesen polisi “göre-vi kötüye kullanmak” suçundan 10 ay hapse mahkûm etti. Mahkeme, iyi hal nedeniyle hükmün açıklanmasını erteleyince polis memuru cezaevine girmekten kurtuldu.

İbrahim Labernas’ın 5 yıllık hak arama süreci otomobilini park ettiği Eyüp’te bulamamasıyla başladı. Park cezası kesilen aracının bir otoparka çekildiğini öğrenen Labernas, çekme işlemi sırasında aracına hasar verildiğini de tespit etti. Karakola giderek tespit tutanağı istedi. Ancak iddiasına göre, polisler tutanak hazırlamadı.

Labernas, “Bilgi Edinme Yasası” çerçevesinde aracını çektiği yerde park yasağı olmadğını öğrendi ve Eyüp Savcılığı’na giderek şikâyette bulundu. Bunun üzerine Eyüp Karakolu’nda tespit zaptı tutuldu. Ancak şüpheli polislerin ifadesi alınamadı. Labernas, 6 ay geçince tekrar savcılığa dilekçe vererek ifadeleri aldırabildi.

5 yıl sonra gelen ceza

Hukuki süreç İstanbul Valiliği’nin polis hakkında soruşturma izni vermemesi üzerine yine tıkandı. Labernas, Valiliğin kararına İdare Mahkemesi’ne başvurarak itiraz etti. İdare Mahkemesi, Valiliğin kararını bozdu ve polis hakkında dava açılmasına karar verdi.

Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi, olaydan 5 yıl sonra davayı karara bağladı. Mahkeme hâkimi, mağdur İbrahim Labernas’ın Eyüp İskele Caddesi’nde bulunan cebe aracını nizami olarak park ettiği halde, burada park yasağı olmamasına rağmen trafik polisi sanığın talimatıyla aracının çekiciye yüklenip otoparka götürüldüğünü, bu sırada araca hasar verildiğinin tüm dosya kapsamından anlaşıldığını belirtti.

Sanığa, “görevi kötüye kullanma” suçundan 1 yıl hapis cezası veren hâkim, sabıkasız oluşu nedeniyle cezayı 10 aya indirdi. Polis memurunun duruşmalardaki iyi halini göz önüne alan mahkeme hâkimi, “Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” karar verdi. Karar çerçevesinde polis in 5 yıl denetime tabi tutulacağını belirten hâkim, bu süre içinde yeni suç işlendiği takdirde hükmün açıklanacağını bildirdi.

Vatandaş hakkını arasın

Vatandaşları haklarını aramaları konusunda uyaran İbrahim Labernas, “Sonuç aldım ve haklı çıktım. Şimdi de tazminat davası açacağım. İl ve ilçe trafik komisyonlarının aldığı kararlar çerçevesinde park yasağı konuyor. Ben Vatan Caddesi’nde oturuyorum. Evimin girişi olan sokakta tarafik yasağı olmadığı halde ceza kestiler. İptal ettirdim. Karar alınmadan rastgele ceza kesiliyor” dedi.