23 Aralık 2008 Salı

AH ŞU SINAVLAR


Hayatımızın her alanında bir seçim yapmak zorunda kalıyoruz ve yaptığımız bu seçimler bazen bize birçok şeyi kaybettiriyor. Hayatı olağan akışına bırakmak ve dilediğin gibi yaşamak hepimizin istediği arzu ettiği bu olsa gerek; ancak yaşamımızın sınırları çizilmiş ve bazen ne yaptığımızı hangi yöne gittiğimizi bilmeden sürü psikolojisi ile hareket ediyoruz. Aslında bunun suçlusu bizler değiliz bizi böyle davranmaya iten nedenler.



Önemli olan kendin gibi olmak ve ne istediğini bilip hedefini ona göre belirlemek. Hedeflerimiz bizim herşeyimiz değil çünkü herkes hedefine ulaşsa dünyada mutsuz insan olmazdı. Bu yüzden herşeyimizle hedefe kitlenirsek etrafımızdaki güzellikleri görmeyebiliriz, bunun için elimizden geleni yapmak bizim için yeterli olacaktır. Hedefe giden yolda pek çok sınavla karşılıyoruz, bu sınavların hepsi bir viraj ancak emin olduğum birşey varki sınavlarda ne kadar çok strese girersek o kadar kötü bir sınav yaşıyoruz. Stresli olmamızın sebebi ya aile baskısı, ya da kendini ıspatlamak adına çevreden gelen baskılar. Bir kere herşeyden önemlisi bu hayat bizim hayatımız ve çevredikiler sizin yerinize karar veremez, çevrenizdeklerin sizin adınıza konuşmasına ne kadar çok izin verirseniz kendinizden de o kadar ödün vermiş olursunuz.


Yaptığımız her seçiş bizlere bir vazgeçiş sunuyor; bir test düşünürsek bir şıkkı işaretlemek zorundayız ve yaptığımız bu şık seçimi bize pek çok şeyi kaybettirebilir, bunu düşünmek bize çok şeyleri kaybettirir. Bunun tek suçlusu biz değiliz elbette bizi bu tarz düşünmeye iten sebepler 3 saatlik snava bir hayatı sığdırmaya çalışanlar. Peki bu hayat 3 saate sığar mı? Asla sığmaz... Üniversite sınavını kazanamamak herşey değildir, ben çevremde o kadar azimli insanlar gördüm ki üniversite okumamış ancak çok iyi yerlere gelmiş ve kendini geliştirmiş. Ve daha nicesi varki üniversite sınavını kazanmış ancak hala üniversiteye girdiği kafayla devam ediyor, kendine ekstra birşey katamamış.


Sözün özüne gelmek gerekirse, evet hayat bir sınav ama her sınav bizim hayatımız değil.

6 Kasım 2008 Perşembe

AVRUPA BİRLİĞİ YARGI DÜZENİ


Avrupa Birliği'ne henüz girmemiş olsak da aday olmamız sebebiyle ayrıca imzaladığımız anlaşmalar nedeniyle Avrupa yargı düzenine muhtaç kalabiliriz. En azından bilgimiz olsun...
İlk olarak 18.04.1951’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak kurulan Avrupa Topluluğu’nun bugünkü adı Avrupa Birliği (European Union)dir. Her iki isim de kullanılmaktadır. Bu birlik beş asli kurumdan oluşur. Bunları kısaca tanıtmak isterim:
1. Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi: Birliğin yasama fonksiyonunu görür ve politikalarını belirler. Siyasi sorunların çözümlenmesinde nihaî kararı veren mercidir. “Zirve” olarak da adlandırılır.
2. Avrupa Toplulukları Komisyonu: Yürütme organıdır. Kanun tasarıları hazırlar, uluslararası müzakerelerin yürütülmesinde birliği temsilen hareket eder, üye devletler arasında topluluk politikalarının ve anlaşmaların uygulanması için gerekli tedbirleri alır.
3. Avrupa Parlamentosu: Avrupa halkının temsil edildiği bir parlamento olduğu hâlde yasama organı değil, siyasi denetim makamıdır. Bakanlar Konseyi üzerinde siyasi denetim yetkisini haizdir.
4. Sayıştay: Birliğin mâli denetim organıdır. Yolsuzluklarla ilgili soruşturma yapar ve bunları karara bağlar.
5. Avrupa Toplulukları Adalet Dîvanı (ATAD): AB’nin yargı organıdır. Bazı davalarda ilk derece mahkemesi olarak görev yaparken, kural olarak kesin ve bağlayıcı kararlar veren bir temyiz merciidir. Yeri Lüksemburg’dadır.
ATAD’ın Kurumsal Yapısı ve İşleyişi: ATAD’da her AB üyesi devletin altışar yıl için seçilen bir üyesi vardır; yani şu anda 27 yargıçtan oluşmaktadır. Bunlar, kendi devletleri aday gösterirse defalarca seçilebilirler. Seçilen üyeleri atama görevini Bakanlar Konseyi oybirliği ile alacağı kararla yapar.
ATAD’da yargıçlar dışında kanun sözcüleri, hakim raportörler, kâtipler ve bir başkâtip görev yapar. Çalışma dili Fransızcadır. Yargılama dili ise, davacı ve davalı tarafa göre değişir. Davacı taraf AB’nin bir organı ise, yargılamada kullanılacak dil, bunun kullanacağı dil olacaktır. Eğer birliğin organı davalı durumundaysa, karşı tarafın dili kullanılır.
İptal davalarında hak düşürücü süre 2 aydır. Bu süre, tasarrufların AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmasından itibaren 15 gün geçmesiyle işlemeye başlar. Bu süre geçerse, artık tasarruflara karşı ayrı bir dava açılamaz, ancak herhangi bir davada hukuka aykırılık def’î ileri sürülebilir.
ATAD’ın Bakmaya Yetkili Olduğu Davalar:
1. İptal Davası: AB’de bağlayıcı olan tasarruflar tüzükler, kararlar ve yönergelerdir. Dolayısıyla iptal davasının konusunu bunlardan biri oluşturur. Bu dava sadece AB kurumları aleyhine açılabilir. Dava ehliyetini haiz olanlar; topluluk organları, üye devletler, gerçek ve tüzel kişilerdir.İptal davası sebepleri; yetkisizlik, esaslı şekil sakatlığı, topluluk hukukuna aykırılık ve yetki saptırmasıdır. Bu, yetkinin öngörülen amaç dışında kötüye kullanılmasıyla oluşur.İptal kararları geriye dönük olarak hüküm ve sonuç doğurur. Hukukî boşluk doğacaksa, gerekli düzenlemeler yapılana kadar iptal kararının yürürlüğe girmesi ertelenebilir.ATAD’ın verdiği iptal kararı sadece dava taraflarını değil, bütün birliği bağlar. Buna AB Hukukunda “Erga omnes” denir.
2. İhlâl Davası: Üye devletlerin AB Hukukuna aykırı eylem ve işlemlerde bulunmaları hâlinde, Komisyon’un ilgili üye devlete karşı açtığı bir davadır. Üye devlet bu kararın gereğini yerine getirmezse, 2. ihlal davası açılır ve ihlalin ortadan kaldırılması istenmekle birlikte para cezasına hükmedilir. Davalı devlet bu karara da uymazsa, AB sona erer. Uygulamada bu karara hep uyulmuştur.
3. İhmâl Davası: Topluluk organlarının düzenleme yapması gereken bir konuda hareketsiz kalmalarına binaen açılan bir davadır. Organlar birbirlerine karşı bu davayı açabilirler. Gerçek ve tüzel kişiler ve üye devletlerin de bu davayı açma hakları vardır.İlk önce ilgili kurumdan gerekli işlemin yapılması istenir ve iki ay beklenir. İki ay sessiz kalırsa, bu iki aylık sürenin sona ermesinden itibaren iki ay içinda ihmal davası açılabilir. Yani ilk iki ay bekleme süresi, diğer iki ay dava açma süresidir.
4. Tazminat Davası: Topluluk organları ya da görevlilerinin görevlerini ifa ederken sebep oldukları zararlar nedeniyle AB kurumlarına karşı açılan bir davadır. Kusur şartı aranmaz. Bu dava için beş yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bu süre, zararın doğduğu değil, ilgili vakıanın öğrenilmesi anından itibaren işlemeye başlar.
6. Avrupa Merkez Bankası’na İlişkin Dava: Tüzel kişiliği haiz bir bankadır. Üye devletlerin Topluluk hukukunu ihlal etmelerine mütedair Avrupa Merkez Bankası’nın ilgili devletin ulusal merkez bankasını davalı olarak göstererek açtığı davadır.
7. Avrupa Yatırım Bankası’nı İlgilendiren Bazı Davalar: Bu bankanın yönetim kurulu kararları aleyhine ATAD’da açılan davadır. Avrupa Yatırım Bankası’nın da ayrı bir tüzel kişiliği vardır.
8. Personel Davası: AB Kurumlarıyla çalışanlar arasında çıkan uyuşmazlıklarla ilgili davalardır. Personel davasını hem kurum personele karşı, hem de personel kuruma karşı açabilir.
9. Ön Karar Davası: Avrupa Toplulukları Hukukunda kendine has bir davadır. Bir yorum davasıdır. Davacı sadece “ulusal mahkemeler”dir. ATAD kararları “emsal karar” niteliğindedir ve daha önce belirtildiği üzere tüm birliği ve üye devletleri bağlar. Bu nedenle, üye devletlerin birinde görülmekte olan bir iç hukuk davasında mahkeme, uygulayacak olduğu kural hakkında Topluluk hukukuna aykırılık sezerse, bu konuda ATAD’ın ön kararına başvurmakla mükelleftir. Özellikle ilgili mahkemenin verdiği karara karşı kanun yolları kapalıysa, böyle bir durumda ATAD’ın ön kararına başvurmak zorundadır.Dava tarafları talep etmese bile ulusal mahkeme bu davayı re’sen de açabilir ve artık ATAD’ın yapacağı yorumla bağlı olur.Ön karar davası bir ara davadır. Bir ölçüde medenî usul hukukundaki ara karara benzer. ATAD, ulusal dava görülürken araya girer (araya sokulur) ve bağlayıcı yorum yapar. Yani, aynı zamanda bir nizasız yargı davasıdır.Ön karar müessesesi sayesinde AB Hukukunda içtihat birliği sağlanır. Ulusal mahkeme karar aşamasındayken bile kararının dayanacağı normlarla çelişen AB normları görürse, bu davayı açar ve ATAD’dan bu konuda yorum talep eder.
Netice itibari ile, bu kısa makaleden anlaşılacağı üzere, AB üyesi devlet hukukçuları, özellikle de yargılama görevi yapanlar, AB Hukukunu bilmelidir. Türkiye de eğer bir gün AB üyesi olacaksa, biz Türk hukukçuları da bu milletler üstü hukuku (Supranasyonal) öğrenmekle mükellefiz. Çünkü bilmeliyiz ki, AB üyesi bir devletin hukukuyla, hatta Anayasasıyla bir AB normu çatıştığında, Üst Hukuk olan Topluluk hukuku gereği kesinlikle AB normu uygulanacaktır.
alıntı: Avukat Levent Kıray

7 Ağustos 2008 Perşembe

BU VATANDAŞ NE İSTİYOR?


Üsküdar'da havan topuyla bir saldırı gerçekleşti ve şükürler olsun ki ölen vatandaşımız yok. Fakat bu ilerleyen günlerde olmayacağı anlamına gelmiyor, ilginç olan şu ki o havan topu bekçisi olan bir mezarlığa nasıl giriyor o düzenek nasıl kuruluyor ve bu işleri yapanlar hangi güç odaklarına güvenerek bu eylemi gerçekleştirebiliyorlar? Bizim birbirimize düşmemiz dış güçlerin ekmeğine yağ sürüyor; bu insanlık dışı eylemleri yapanların amacını anlamak gerçekten zor. Bu insanlar bizim vatandaşımız Türk vatandaşı olamaz vatandaşlığı bırakalım insan kategorisine sokmak bile yanlış.

Türkiye toprakları üzerinde bölme parçalama ve yok etme planları yapanlar hala amaçlarından vazgeçmiş değiller; bizlere düşen ise toplum olarak birlikteliğimizi sürdürmek. En büyük handikap olan önyargılardan kurtulmak. En basitinden insanları dış görünüşlerinin ötesinde memleketleriyle dünya görüşleriyle meslekleriyle yargılamamak. Önemli olan toplum içersinde birbirini tamamlamak değil mi zaten? Bu memlekete doktor, mühendis, avukat ne kadar lazımsa çiftçi, çoban, çöpçü de lazım. Çünkü bizler bir toplum içersinde aynı toprağı paylaşan insanlarız. Hepimiz birbirimize muhtacız, öncelikle bunun farkına varmak ve kendi diğerlerinden üstün görmemek gerekir. İnsan olmanın gerektirdiği de budur. Dağdaki çobanın oyuyla benim oyum bir olur mu söyleminde bulunmak kimseye yakışmadığı gibi, dağdaki çobanın da devlete itaatsizlik etmesi vatandaşlığa yakışmaz.

Gelişen teknoloji ile birlikte halkın haber kaynaklarına ulaşması kolaylaştı, eskisi gibi siyaset yürütmek; bilgi ve teknolojinin ulaşmadığı halkı kandırmak eskisi kadar kolay değil. Zaten Türkiye sınırları içersinde yaşayan herkes haber kaynaklarına rahatlıkla ulaşabilmektedir, yeter ki istesin. Halk artık herşeyin farkında kimin asparagas haber, kimin doğru haber yaptığını biliyor; düşünüp tartmadan karar vermiyor; yeter ki önyargılardan kurtulup haberleri değerlendirebilsin. Toplum olarak eleştirilmeyi de sevmiyoruz, hani bir tabir var sevdiğimiz cennetlik sevmediğimiz cehennemlik hesabı körü körüne görüşlerimize bağlıyız. Sevdiğimiz insanlar yanlış yapamaz diye düşünüyoruz. Elbette seçerek iş başına getirdiğimiz insanlar da hata yapabilir, bir şarkı sözünden örneklemek istiyorum "hatasız kul olmaz".

"Hatasız kul olmaz" dedim ancak bu büyük hatalar anlamına gelmiyor tabii ki büyük hatalar yapıldığı takdirde halk tokadını hata yapanın yüzüne indirir elbette. Ne zaman bir istikrar görse ülke topraklarımız, buna sekte vurmak kahramanlıkmış gibi ifade ediliyor. Fakat düşüncesizce yapılan icraatların hesabını halkımız yıllardır ödüyor. Ödemeye de devam ediyor. Bugün azınlık diye kendilerini azınlık diye gösteren kesim uzlaşma arıyoruz diyor, halbuki mevcut düzen tamamen onların arzu ve isteklerine göre zaten. Değişmesine yanaşmadıkları gibi orta noktayı bulmaya da razı değiller; istedikleri herşey olduğu gibi kalsın demokrasi, özgürlük cumhuriyet diye bağıranlar demokrasinin gereği olan millet iradesine saygı göstermiyorlar. Onlar sırtlarını halka döndükçe halkın tokadını yemeye devam edecekler, kaostan pay çıkarmak bu ülkeye zarardan başka birşey getirmeyecektir.

6 Ağustos 2008 Çarşamba

KAMULAŞTIRMA HAKKINDA KISA BİLGİ


Anayasada yer alır, geniş bir prosedür olduğu için kanunu da mevcuttur. Kamu yararı amacıyla özel mülkiyetindeki taşınmazların gerçek ve nakden ödenmek koşuluyla cebren(zorla) idarenin mülkiyetine geçirilmesidir. Mutlaka mülkiyet geçirilmez, idare adına taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak da kurulabilir. Kamulaştırma prosedüre uygun bir şekilde idari işlemle yapılır.


Genel Kamulaştırma İlkeleri

1) Devlet ya da Kamu Tüzel Kişisi(KTK) yapar. İstisnası ise; imtiyaz sahibinin devlet adına yapabilmesidir.

2)Kamu Yararı amacıyla yapılır.

3)Özel hukuk kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar kamulaştırmaya konu oluşturur. Kamunun özel malları ve kamu malları başka bir KTK tarafından kamuşlaştırılamaz. KTK'lar mallarını devir işlemiyle geçirir. Uyuşmazlık halinde Danıştay durumu çözümler.

4) Karşılığın nakden ve peşin olması

5)kanunda gösterilen usule uygun olarak yapılması

6)Yeterli ödenek sağlanmadan kamulaştırmaya başalanamaz.


KAMULAŞTIRMANIN UNSURLARI

YETKİ: KTK'nın kendi görev alanıyla ilgili kamulaştırma yapması konu bakımından, yer bakımından coğrafi sınırla ilgili alınan sınırlar, kişi bakımından ise kamu yararı kararı almaya ve onaylamaya yetkili kişilerdir.

SEBEP: Kamulaştırmaya zemin oluşturan kamu yararı kararı almaya iten neden

AMAÇ: kamu yararı

KONU: Özel kişilerin mülkiyetindeki taşınmazın KTK veya Devlete geçmesi.

ŞEKİL ve USUL: Tebliğatla yapılması gerekenler


KAMULAŞTIRMANIN AŞAMALARI

İDARİ AŞAMA

1) Yeterli ödeneğin temin edilmesi

2) Kamu yararı kararının alınması: Devletin kamu hizmetini yerine getirmesi için toplumun ortak ve genel ihtiyacı karşılanması için soyut bir karardır. Soyuttur; çünkü kamulaştırılacak taşınmaz henüz tespit edilmemiştir.

3) Kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesidir: sınırlarının, yerşekillerinin, yüzölçümü ve sahibinin belirlenmesi

4) Kamulaştırma kararının verilmesi ve tapu siciline şerh verilmesinin istenmesi

5) Satın alma usulunun denenmesi: Eğer anlaşma sağlanırsa işlem bitiyor; sağlanamazsa adli aşama başlıyor. Asliye Hukuk Mahkemesi devreye giriyor. Taşınmazın değerinin belirlenmesi için Kıymet Takdir Komisyonu kuruluyor. Pazarlıkla satın alma usulu için satın alma komisyonu belirliyor. Trampaya da hükmedebilir. Satın alma konusunda anlaşılırsa idare 45 gün içinde parayı hazırlar.


ADLİ AŞAMA

1) İdarenin Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurması

2) Taşınmaz malikine tebliğat ve ilan

3) Bedelin taraflarca anlaşarak belirlenmesi

4) Bedelin mahkeme tarafından belirlenmesi

5) Kamulaştırma bedelinin bankaya yatırılması

6) Taşınmazın idare adına tescili ve bedelin hak sahibine ödenmesi

7) Kamulaştırma kararının tebliği


KAMULAŞTIRMANIN SONUÇLARI

1) Mal idarenin özel malı haline gelir. Kamusal mal olması için tahsis gerekiyor.

2) Kişinin özel mülkiyetine son verilir. Taşınmazın malikine tebliğden sonra birtakım yasaklar geliyor.

3) Tapuya güven esası gereği şerh koyuluyor.

4) Dava açma hakkı doğuyor.



  1. İdare hukuku çalışırken kamulaştırmayı bu kadar özetledim. Özetin de özetini çıkardığımı düşünüyorum. Faydalı olabildiysem bana ne mutlu. Her ne kadar da kamulaştırmanın zıttı olan özelleştirme hız kazansa da özellikle ol çalışmalarında kamulaştırmaya başvurulduğunu biliyoruz

3 Ağustos 2008 Pazar

PATLAYAN BOMBALAR VE YANAN ORMANLARIMIZ


Son günlerde ülkemizin başından felaket haberleri eksik olmuyor, Güngören'deki patlama ciğerlerimizi dağladı ve bu yetmiyormuş gibi ülkemizin akciğerleri olan ormanlarımız hedef alındı, bu kadar kesin konuşmak belki yanlış belki hatalı ancak insanın aklına başka birşey gelmiyor. Yangınlar durmuyor, bu da azmış gibi yani yangınlar çıkıyor; devletin eli kolu bağlanmaya çalışılıyor.

Devletin sorumluluğu büyük buna şüphe yok ancak zaaflardan yararlanmak ve de kötü duruma düşülmesinden fayda sağlamak kimsenin hakkı değil. Ama elbetteki bu olaylardan zarar görenlerin zararını tazmin de devletimize düşmektedir, ormanlara saldırmak terörün çaresizliğini gözler önüne sermektedir. Çarşının ortasına bomba yerleştirmek de ayrı bir acizlik göstergesi, herşey bir yana Türk halkına düşen basiretli bir şekilde bir arada bulunmak ve birlik ve beraberlik içinde hareket etmek. Bu oyunların senaryoları bizlere tanıdık geliyor, değişen sadece aktörler; fakat bu değişimle birlikte dikkatinizi çekerim teknıloji de kültür de gelişti. Yani insanımız eskisi gibi değil, eskiler yanlış anlamasın ancak durum bundan ibaret; eskiden herşey açık değilmiş ve kandırmak eskiden daha kolaymış. Şimdinin dezavantajı da şudur ki internet denilen teknoloji aleminde çok büyük bir bilgi kirliliği mevcut ve bu kirlilik içinde gerçek haberlere ulaşmak çok zor. En azından karşılaştırmayı bilenler objektifliğe uzanan yolda büyük bir mesafe katedebilirler. Zıt kutupların siyah ve beyazın düşüncesinin karışımı bize griyi veriyor en azından gerçeğe yaklaştırıyor, bunu yapabilmek çok önemli. Çünkü siyaha kilitlenmek bizi beyazdan beyaza kilitlenmek ise siyahtan uzaklaştırır bizleri, doğru olan sentez yapabilmek; ben tam anlamıyla bunu yapamıyorum ancak doğruya ulaşmanın başka yolunu bilen varsa söylesin.

Şimdi televizyonda 24 bülteni var yani saat gece 12 ve hala yangın sürüyor, görgü tanıkları da bunu destekler nitelikte açıklamalarda bulunuyor. Söylemek istediğim bu sadece normal bir yangın değil, birileri tarafından çıkarılmış bir yangın. Gece olduğu için karadan müdahale zor ve havadan müdahale imkansız. Son olarak şunu söylemek istiyorum yangınlar bitsin yeni yangınlar çıkarılmasın terörü lanetliyorum.


2 Ağustos 2008 Cumartesi

KANSER BİR CAN DAHA ALDI

Hasta olmadığına inanmayanlar vardı, çünkü bu hastalığa inanmayan camia herşeyi reklam olarak görüyordu; ama o yılmadı ve kendisine bu cürreti gösterenlere dava açtı ve kazandı. Belki tazminat davası ona maddi yönden birşey katmaz fakat kendine yapılan bu haksızlığa karşı tokat gibi bir cevap olmuştu.
İşte bu hasta Türkiye'nin milletvekili bizim vekilimiz o herkesin sevdiği bir insan Osman Yağmurdereli. Kendisine 6 ay ömür biçildiğinde bile kanseri yenmek arzusu içinde bulunduğunu belirten herkesin sevdiği Osman Abi şimdi bu dünyadan göçüp gitti. Türk Milleti'nin başı sağolsun...

30 Temmuz 2008 Çarşamba

ANAYASA MAHKEMESİ'NDEN BEKLENEN KARAR


Çoktandır yazmıyordum daha doğrusu yazamıyordum çünkü ders çalışıyorum. Fakat bugün önemli bir açıklama yapıldı, tüm gözlerin çevrildiği anayasa mahkemesi gece gündüz çalıştı ve son gelişmelerin de etkisiyle beklenilen karar alındı. Anayasa Mahkemesi'nin omuzundaki yük gerçekten ağırdı, çünkü alınan karar sadece hukuki değil ülkenin tüm çıkarlarını etkileyecek nitelikte.

Spekülasyonlar, provakasyonlar ve öldürülen masum insanlar; tüm bu olaylar neden gerçekleşti diye soracak olursanız benim aklıma örgüt falan gelmiyor. Evet bahsettiğim olay Güngören deki patlama... Benim kendi kanaatim bu olayı gerçekleştiren AKP nin kapatılmasını istemeyen dış güçlerdir. Hiç bir şekilde AKP'nin ilgisinin olmadığı açıktır; fakat dış destekli olma ihtimali göz ardı edilmemeli. Bizim ülkemizin istikrarı her zaman zedelenmeye çalışılmaya devam ediyor; ancak alınan karar istikrarı destekleyen niteliktedir.

Milletin çoğunluğunu almış ve kurucusu tarafından da belirtildiği üzere kayıtsız şartsız bir egemenliğe sahip olan bir ülkede milletin büyük bir çoğunluğunun desteğini almış bir partinin kapatılmasının söz konusu olması bile gelişmiş ülkeler tarafından hayretle karşılanmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin üyeleri kapatma kararını almamaışlardır; fakat üyelerin çoğunluğu kapatma kararı yönünde oy kullanmış ayrıca 10 üye hazine yardımının kesilmesi yönünde oy kullanmıştır. Bu da hazine yardımının kesilmesine neden olmuştur, tabi iki de birinin kesilmesi kararı alınmaktadır.

Laiklik ilkesi karşıtı eylemlerin odağı haline gelen bir parti şeklinde üyelerden onunun görüş bildirmesi de ayrıca tartışılmaktadır. Anayasa Mahkemesi uyarı niteliğinde bir karar almıştır. Alınan bu karar parti kapatmanın zorlaştığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır, fakat kesinlikle parti kapatmanın şarlarının demokratik düzen gereği değişmesi gerekmektedir.

13 Temmuz 2008 Pazar

SİVASSPOR ÜST TURDA


Inter-Toto Kupası rövanş maçında sahasında karşılaştığı Karadağ'ın OFK Grbalj takımını 1-0 yenen Sivasspor bir üst tura yükseldi. Yiğidolar kendine yakışanı yapmaya devam ediyor, Sivasspor'u UEFA'da mücadele ederken görmek isterim. Sizler de aynı fikirdesiniz eminim.
İlgili aramalar: spor - sivasspor - sivas - sivasspor - sevgi

HAYAT SINAV MI?




Bu hafta OKS sonuçlarından sonra Üniversite sınavının sonuçları da açıklandı. Sınav sınav sınav günümüzün en büyük stres nedenlerinden birisi de sınavlar. Sınav zor deyince aldığımız klasik bir cevap var "Hayat zaten bir sınav." Eminim bu cevabı her Türk duymuştur.


Sınavla gözünü açan Türk genci sınavla gözlerini kapatacak gibi, en verimli çağlarını sınav stresiyle geçiren Türk Gençliği sosyal faaliyetlerden uzaklaşmak zorunda bırakılıyor ve gün geliyor bir yay gibi sıkıştırılan duygular patlak veriyor. Dersanelerin kapatulması ve MEB bağlı okulların etkinliğinin artırılması için yeniden değiştirilen sınav sistemi öğrencileri dersanelere daha fazla bağlamaya başladı. Bu da gençlerin yarış atı gibi görülmesine neden olmuyor mu? Parası olan çocuğunu dersaneye gönderiyor parası olmayan ne yapacak peki? 6. sınıftan sınav stresiyle karşılaşan çocukların psikolojisi de ayrı mevzuu.


Tek sınav olması elbette kötü bir durum fakat görülüyor ki bu şekilde olması da kötü sonuçlar doğurabiliyor. Uzun lafın kısası hayatta herşey sınav değil, sınavlar hayatın sonu değil; fakat illa da ben sınav sonucuma bakacağım diyorsanız buyurun:)
OKS SONUÇLARI
OSYS SONUÇLARI

9 Temmuz 2008 Çarşamba

TERÖR MAĞDURUYUZ


Ülkemiz yeni bir terör saldırısı ile karşı karşıya kaldı, saldırıyı düzenleyenlerin hangi amaca hizmet ettikleri belli değil fakat Türkiye'nin zayıf bir döneminden yararlanmak istedikleri gayet açık. 3 polisimizi şehit verdik, masum 3 polis...

ABD İstanbul Başkonsolosluğu'na düzenlenen bu terör saldırısı henüz 15 gün önce göreve başlamış olan 2 genç polisin yaşamına mal oldu. Evet 3 polisten ikisi görevlerini yeni devralmışlardı...

Bütün bunlar bir kenara acar muhabirlerin yapmış oldukları işgüzarlıklar çok ilginç. Neden görgü tanıklarının isim ve soyisimlerini alalade verirler anlamış değilim. Hatta görgü tanıklarının görüntülerinin kameraya yansıması bile doğru değil bence. Görgü tanıklarının açık hedef haline getirilmesi çok saçma, unutmayalım ki bu bir yangın ya da buna benzer bir olay değil; bir terör saldırısı...

Olayı gerçekleştirenlerden birisi olay mahallinden kaçmış ve aramalar devam ediyor, kesin bir açıklama yapmaktan kaçınıldığı için olay hakkında ayrıntılı bir bilgimiz yok; bilinen şu ki bir terör saldırısı... Başımız sağolsun.

8 Temmuz 2008 Salı

HOŞGELDİN GUİZA GÜLE GÜLE AURELİO


Fenerbahçe'nin resmi internet sitesinin yapmış olduğu açıklamaya göre İspanya milli takımının ve Mallorca'nın gözdesi Daniel Güiza ile Fenerbahçe arasında 4 yıllık sözleşme imzalandı. Hocası ile uyum sağlaması konusunda herhangi bir çekincem olmamakla birlikte inşallah takım arkadaşları ile de uyum sağlar ve Fenerbahçe'ye yararlı bir oyun sergiler. Deivid'in yokluğunda büyük sıkıntı yaşanacağı açık; fakat Fenerbahçe'nin kadrosu alternatiflerle dolu, büyük bir futbol kulubüne de bu yakışır. Eksiklikleri bahane etmeden yoluna devam edebilmelidir, Euro2008 Türk futboluna bu konuda büyük bir ders verdi eksiklerle de mücadele edilebileceğini tüm dünyaya gösterdi.
Aurelio'nun ise İspanya'nın Real Betis takımı ile anlaştığı gündemde, inşallah kendisi ve Fenerbahçe kulübü için iyi olan budur. Guiza hatırlanacağı üzere Yunanistan maçında İspanya'ya 3 puanı getiren golü attı işte o gol:

Ayrıca Barcelona'ya attığı golü de es geçmek olmaz:


7 Temmuz 2008 Pazartesi

DİNK DAVASI BASINA VE İZLEYİCİYE AÇILDI


Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin bugün devam edilen dava ilk kez izleyici ve basına açıldı. O.S'nin 18 yaşını doldurması nedeniyle daha önce verilen 'kapalı duruşma' kararı değişti ve duruşma açık duruşma haline geldi. Karar icabı daha önce duruşmaya katılamayan basın mensupları ve izleyiciler duruşmaya katıldı.

Duruşmaya katılanlar olunca haliyle içerde geçen hadiseler dışarı yansıdı ve hayli ilginç olayların yaşandığı söylendi. Şimdi O.S. değil herkesin bildiği Ogün Samast ve Yasin Hayel arasında geçen küfürlü konuşmalar ve hukuku hafife alan ifadeler herkesi şaşırttı. Örgüt kurmadıklarını iddia eden tutuklular birbirleriyle söz düellosuna giriştiler. fakat hukuk adamları sonuç olarak bir delil elde etmiş değiller bu davanın da nasıl sonuçlanacağı merak konusu.

Yasin Hayel'in duruşma salonunun penceresinden dışarı doğru BBP lehine bağırması da tartışılacak ayrı bir konu. fakat herkes gözüyle görüyor ki memlekette insanımız birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Türk halkına düşen görev ise birbirine düşmemek, vatanı sevmek insanı sevmektir; devleti sevmek halkı sevmektir. Bu yüzden aynı toprak parçasını paylaştığımız kardeşlerimize sevgi gösterelim, biz birbirimize kin duydukça dışardan müdahaleler her zaman güç kazanacaktır.

6 Temmuz 2008 Pazar

ERGENEKON MALZEMEYE KON


Dillerde sakız haline gelen bir kelime var artık "ergenekon". Bu kelime aslında bir Türk destanı fakat nedense bir terör örgütü bu isimle anılmakta, herşey bir kenara dursun tüm medyanın malzemesi haline gelmiş durumda ergenekon Türk Milleti'ni kutuplaştırmak için kullanılıyor. Bu kutuplaşma son yıllarda kendini iyice göstermeye başladı. Bir tarafta laikler, diğer tarafta laik olmayanlar; halbuki laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Din ve devletin birbirinden ayrılması rejim için söz konusu olduğuna göre kişiler değil devletin laikliği söz konusudur. Fakat kişilerin de laik bir devleti savunması gayet doğaldır, bunu sadece belli bir çevreye mal etmek büyük bir yanlıştır.


Türkiye'de erkler ayrılığı vardır, bu ayrılığın sözde değil özde olması hepimizin arzusu. Yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrılır, yargı bağımsızdır. Peki günümüzde yargı bağımsız mı? Son günlerde ortaya çıkan ve ülke gündemini meşgul eden olaylar gösteriyor ki yargının bağımsızlığı tartışılır hale gelmiştir. Topluma gündemde olan iki dava karşılık davalarmış gibi aksettirilmeye çalışılıyor. Akp ye açılan kapatma davasını açanların görüşü ve ergenekon örgütüne dava açanların görüşü zıt görüşlere sahip insanların çatışması şeklinde algılanıyor. Halbuki hukuk ve siyaset birbirine zıt olan iki kavramdır. Siyasetin yönlendirdiği bir hukuk düzeni keyfi bir düzene doğru götürmektedir toplumu.


Yasa koyucu yasama organı olan meclistir, meclis halkın seçtiği temsilcilerden oluşur; bunu bizlerde biliyoruz herkes biliyor diyenler çıkabilir ancak nedense bazıları gerçeklere gözünü kapamış durumda. Seçimle iş başına gelen bir hükümetin düşürülmesi yine demokratik yollardan olmalıdır, buna zıt bir hareket ne hukuka ne de siyasi ahlaka sığar. Bugün ülkemizde görülen iki davanın sonucu sadece hukuku değil tüm toplumu ilgilendirmektedir. Bu yüzden hukukun güvenirliğini sarsmayan kararlar tüm toplum için de uygun kararlar olacaktır, bunda toplumun her kesimi hemfikirdir.


Geçmişte ihtilaller öncesi yaşanan olaylara benzer olayların yaşatılmasını sağlamak için çabaların gerçekleştiği bir gerçektir. Ayrıca bundan faydası olanlar da bellidir, ergenekon malzemesini iyi değerlendirmek isteyen dış güçler de her daim mevcut olacaktır. Türk Toplumuna düşen görev ise dış güçlerin istediği malzemeyi ellerine vermemektir.

5 Temmuz 2008 Cumartesi

TFF BAŞKANI HASAN DOĞAN'I KAYBETTİK

Rekor oyla iş başına gelen ve Euro2008 de göğsümüzü A milli takımının başarısıyla kabartan Hasan Doğan'ın kalp krizi geçirdiği duyumunu aldım. Gerçekten böyle bir olayın varlığına inanmak istemiyorum açıkçası, Bodrum'da kalp krizi geçirmesi sonucu yaşamını yitirdiğini açıkladılar, ancak komplo teorileri de akla gelmiyor değil. Başımız sağolsun...

4 Temmuz 2008 Cuma

GOOGLE'A KIRKPINAR YARAŞIR


Google anasayfasını güreş motifiyle süsledi. Bu yıl 647.si düzenlenecek olan "Kırkpınar yağlı güreşleri" en eski güreş festivallerinden biridir. Her ne kadar resimde görünen güreşçiler bizim güreşçilerden daha cılız gözükseler de google güzel birşey yapmış bizlere de teşekkür etmek düşer. Ata sporumuz olan güreş günümüzde futbolun gölgesinde olsa da hala içimizde güreş sevgisi yediden yetmişe bulunmakta. Kırkpınar yağlı güreşleri ile ilgili bilgi almak isteyenler:

AK PARTİ SÖZLÜ SAVUNMASINI VERDİ


Devlet Bakanı Cemil Çiçek tarafından Anayasa Mahkemesi'nde yapılan ve altında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın imzası bulunan sözlü savunmanın yazılı metni yayınlandı. Beklenen savunmanın tam metnine ulaşmak için:

3 Temmuz 2008 Perşembe

ERGENEKON DARBESİ


Darbe söylentileri aldı başını gidiyor, anamuhalefet liderimiz de korku devleti yaratılmak istendiğini söylüyor. Peki korku devletini ortaya çıkaran şahıs kendisi değil de kim? Nükleer Santral gibi etrafa tehlike saçan Erdoğan'ı cumhurbaşkanlığına aday olma diye tehdit eden kişi kim?

Erdoğan'ın aday olup olmamasının uygunluğu tartışılabilir fakat ortada bir gerçek var ki uzlaşma isteyenler bunu sadece sözde isteyenlerdir. Ordunun darbe yapmasından da en başta fayda görecek kişinin kim olduğu da aşikardır. Bu yüzden fazla bir söz sarfetmeye gerek yok.

Televizyon, radyo ve internet gibi araçlar sayesinde artık halkımız her türlü olaydan haberdar olabilmekte ve doğru ve yanlışı rahatlıkla tartabilen halkımızın gözüne perde çekmek kolay değil. Halkı ikiye bölüp bundan faydalanmak isteyen çıkarcılar yakayı ele verdi ancak onların yandaşları olan TV kanalları avukatlık yapmaya devam ediyorlar ancak farkında değiller hem kendilerine hem de onlara puan kaybettiriyorlar. Örneğin bir gazeteci olmak suç işlemeye engel değildir. Bu durumu bir sivil darbe olarak nitelendirenler ise bazı şeylerin farkında değiller halk zaten sivil darbeyi seçim sandığında yapmış, bundan daha büyük sivil darbe olur mu?

Gözaltına alınanlardan çok bugün AKP tartışma konusu yapılmış durumda ben bunu bir türlü anlamış değilim oysa asıl tartışılması gereken darbe girşiminde bulunanların bunu hangi güce dayanarak yaptığı? Türk tarihinde bu senaryolar daha öncede yazıldı ve çizildi ve perdeye aktarıldı, ancak görülüyor ki bu sefer iş sadece senaryoda kaldı.

Atatürk ve laiklik üzerinden siyaset yapanlar toplumu laiklik ve Atatürk'ten soğuttuklarının farkında değiller. Bu değerlere sahip çıktığını söyleyenlerin kasasından eurodan başka birşey çıkmıyor bu ne yaman bir çelişki tartmak ve gerçeği anlamak yine bizlere düşüyor. AKP kapatma davasının ve ergenekon davasının bir an önce sonuçlanması halkımız için en iyisi olsa gerek.

1 Temmuz 2008 Salı

KENE HARİTASI

Bu konunun uzmanı ben değilim ancak keneden canımız çok yandı. Kimi söylentilere göre tavukların kuş gribi nedeniyle yok edilmesi kimilerine göre ise dış güçlerin ülkemize bu belayı sarması kene nüfusunu artırdı; ortada bir gerçek var ki yeterince bilinçlendirilmiyoruz. ayrıntılı bilgi için:
http://www.kirim-kongo.saglik.gov.tr/ adresine ulaşabilirsiniz.
Kene yüzünden ölenlerin sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor, bunun yanısıra tedbir alınmak istenirken kene sayısı artmaya devam ediyor. İlaçlama faaliyetleri kapsamında yapılan faaliyetler sonucu keneler öldürülmek istenirken bununla birlikte keneleri yiyen canlılar da yok ediliyor ve böylece istenmeyen sonuç meydana geliyor; yani yine keneler çoğalıyor.
Türkiye'de ne zaman bu tarz bir vakıa gelişse hep dış mihraklar suçlanıyor; ancak nedense bizim insanımızın yapmış olduğu hatalardan hiç bahsedilmiyor. Bunların başında çiftçimizin yaptığı bilinçsiz ilaçlama, çiftçilerimiz zararlı böcekler diye tabir ettiğimiz tarım ürünlerine zarar veren canlılar öldürülmek istenirken bunun yanısıra diğer canlılar da zarar görebiliyor. Hem şunu da bilmeliyiz ki zararlı tabir ettiğimiz canlıların pek çok faydası olabilir, bilinçsiz insanoğlu da bunun farkında değil; ne zaman ki açlık ve susuzluk başımıza vuracak işte o zaman bilinçleneceğiz işte o zaman çok geç olacak.

22 Haziran 2008 Pazar

SEMİH SUSTURDU





Oysa nasıl da sevinmişlerdi tam da istedikleri gibi son dakikada gol atmışlardı; çünkü bizden korkuyorlardı bunlar bu dakikadan sonra gol atamazlar diye düşündüler yanıldılar sevinç çığlıkları atmaya başlamışlardı ki Semih onları susturdu.
Spor yazarları kalemlerini silah gibi hazırlamışlardı herkes bu iş burda bitti diye düşünüyordu nerdeyse yazılarını yayınlayacaklardı bile ama Semih onları da susturdu.
Maçı izleyen herkes bu iş burda bitti dedi Semih bizleri de susturdu. Gerçi golden sonra ortalığı yıktık ama orası ayrı mesele:) Aslında bunu tek başına yapmadı ancak yukarıdaki resim bunu gayet iyi anlatıyor. Milli Takım sakatları cezalı oyuncuları olmasına rağmen tüm Avrupa'ya kendisini alkışlattı. Yarı finaldeyiz ve rakibimiz turnuva takımı tabiri içersinde en güçlü olan takımlardan birisi olan Almanya, bilindiği üzere Amanya Hırvatistan'a yenildi fakat o bir grup maçıydı ve bizim çok eksiğimiz var ancak bizde bu şans olduktan sonra kimse Finale koşmamızı engelleyemez. İnşallah bir dahaki başlığım "Türkiye Finalde" olur.

18 Haziran 2008 Çarşamba

DENİZ BAYKALIN ÇARESİZLİĞİ


Deniz Baykal yeni bir açıklama yaptı ve Tuncay Özkan'a yardım ettiğini açıkladı; bu itiraf çok konuşulacağa benziyor. Deniz Baykal'ın etrafında gelişen olaylar CHP'yi iyice çıkmaza soktu, sarıgül önder sav 0laylarından sıyrılan Deniz Baykal bakalım Tuncay Özkan'ı nasıl açıkladı:


Kanaltürk'e maddi destek konusunu doğrulayan Baykal, "Şimdi o yüzden başımızı derde sokmak istiyorlar zaten" diyerek şunları anlattı: "Bir siyasi partinin kendisini medyada anlatmak istemesi kadar doğal bir şey yoktur. AKP neredeyse medyanın tamamına sahip olmuş. Bizim de sesimizi duyurmamız gerek. Kanaltürk'le bir tür reklam anlaşması yaptık. Reklam deyince ille de Baykal'ın resminin yayınlanması gerekmiyor. Bizim görüşlerimizin, bizim söylemek istediklerimizin ekrana yansımasını da bir tür reklam olarak görmek gerek."

Sonunda tüm memleketin gördüğü gerçekleri birinci ağızdan duyduk, Baykal'ın saltanatı ne kadar sürecek bilinmez ama görünen gerçek şu ki Baykal oldukça bizim böyle durumlara alışmamız lazım.

17 Haziran 2008 Salı

HUKUKU ÇİĞNEYEN DEVLETİN GÖREVLİLERİ OLURSA


Bugünlerde hukuka güven ilkesinin ne kadar zayıfladığını görüyoruz. Hukuk devleti ilkesi gereği yönetenler de yönetilenler kadar hukuka uymalıdır. Fakat devletin görevlendirdiği ve yetki verdiği şahıslar kamu görevini kötüye kullanmaya devam ediyor. Bu istismarlar ne kadar sürer bilmiyorum ancak nedense hukuk kurallarımız bir lastik gibi sündürülüyor. Nereye çekersen oraya giden kanunlar keyfi kararlara yelken açıyor.

Bu olaylar bir kenara dursun devletin güvendiği yetkilendirdiği tapu memurları ve hatta müdürleri çete kuruyor vahşice cinayetler işleyebiliyorlar. bunları yapanlar kamu görevlisi, vatandaşımız kime güvenecek hangi kanuna sığınacak? Ülkemizde kanunlar olması gerektiği gibi mi? Olması gerektiği gibi ise yaptırım gücü ne denli güçlü?

Polislerimiz araba çalıyorlar, kime güvenecek bu insanlar canımızı malımızı kimlere emanet ediyoruz bizler? Kamu görevlileri hukuk kurallarını çiğniyorsa diğerleri ne yapar? Çevremizde her an görüyoruz kimse hukuka güvenmiyor ve kendine göre bir ceza belirliyor ve onu uygulamaya koymaya çalışıyor. Ben bunun bugün canlı şahidi oldum kapımızın önünde bir kişi bıçaklandı.

Bunun gibi daha nicesi önemli olan kural koymak mı yasak getirmek mi? Yoksa bu kurallara uyacak nesil yetiştirmek mi? Çok soru sordum çünkü bu sorular çok büyük sorunlar ve de cevapsız sorular.

16 Haziran 2008 Pazartesi

ŞU ÇILGIN TÜRKLER


İsviçre maçında geriye düştüğümüz zaman da aynı duyguları hissetmiştim bu takımdan adam olmaz yine sıfır çekeceğiz gruptan çıkamayacağız dedim. Ama içimde hala bitmeyen bir umut vardı ve gerçekten de "ŞU ÇILGIN TÜRKLER" denilecek kadar varız. Var olmaya devam edeceğiz. Dünkü maçtada geriye düştük ve ilk 60-70 dakika sanki sahada yoktuk. İyi oynarken geriye düştük ama yılmadık uygun değişikliklerle birlikte Arda'nın takımı ateşlemesiyle zoru başardık.

Tuncay ilk iki maçta gerçekten bekleneni veremedi ancak onun varlığı bile yetiyor gerçekten takımı ateşlemesi bitmek tükenmeyen hırsı, azmi gerçekten takdire şayandı. Sabri oyuna girdiğinde eyvah dedim Fatih hoca ne yapıyor? Ama Sabri de coştu, gerçekten de şaşırdım. son 20 dakika çekler sanki sahada yoktu. ve o an hamit oynaması gereken yerde oynadı içeriye deparından sonra yerden kestiği ortaya Arda muhteşem vurdu ve gol oldu. Ardından iyice bastıran millilerimiz dünyanın en iyi kalecilerinden Cech'in hatasından faydalanarak ikinci golü buldu. Tabi yine asist Hamit'ten. Herkes penaltılara razıydı ama milli takımımız buna razı değildi ve baskı yağmur gibi çeklerin kalesine yağdı. hamit savunmayı alt üst eden bir ara pası attı ve işte Nihat'tan alışılagelmiş bir gol örneği daha. Herşey güze giderken çömez Volkan yapacağını yaptı Türkiye'de olsa Koller bence yeşilçam yıldızı olabilirdi. Koller kendini atıp durdu maç boyunca. Volkan dışarı atıldığında kaleci tuncay oldu ve maçın son düdüğüne kadar nefeslerimizi tuttuk. zafer bizimdi artık son düdük geldiğinde.

Geriye düşsek bile yenebiliriz son 20 dakikalık çek maçındaki gibi oynasak bizi kimse yenemez bekle Avusturya Çılgın Türkler geliyor kork Hırvatistan Türkler hep yeniyor... işte maçın özet görüntüleri:

20 Nisan 2008 Pazar

PİRİNÇ ZAMMI


Pirinç fiyatlarının artış sebepleriyle ilgili bir çok senaryo duyuyoruz, hangisine inanıp inanmadığımız ne kadar önemli bilmiyorum ancak önemli olan bir durum var ki olan yine yoksul halkımıza oluyor. Fırsatçılık ülkemizde vazgeçilmeyen bir değer, kısa yoldan zengin olmak ya da varolan servetine servet katmak amacını güdenler aç ve yoksulları düşünmüyor. Üretici kesim yani çiftçilerimiz bu artıştan herhangibir fayda sağlayamıyor, çünkü eski fiyattan alınan pirinçler yeni fiyattan satışa sunuluyor. Yine aracı olanlar(parekendeciler) para kazanırken çiftçiler zarar ediyor. "pirinç almayın, bulgur alın fiyatlar düşer" diyenler pirinçten vazgeçebilir mi? Açıkçası çok merak ediyorum. Bu söz şuna benziyor "ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler"

26 Mart 2008 Çarşamba

MGK'nın SU HAKKINDA GÖRÜŞLERİ



MGK, 'Ortadoğu'da geleceğin savaş konusu' suyu konuştu: 2023'te her yerleşime ve tarımla sanayiye yeterli su sağlanacak. Baraj sayısı artacakSERKAN DEMİRTAŞ ANKARA - Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Ortadoğu'da geleceğin savaş nedeni olarak görülen 'su' konusunda Türkiye'nin 20-30 yıllık süreçte sıkıntı çekmemesi için şimdiden atılması gereken adımları belirledi. MGK'nın sivilleşmesinin ardından her iki ayda bir yapılan olağan toplantılarda güncel gelişmelerin yanı sıra enerji güvenliği, savunma sanayi ve bilim-araştırma dosyaları ele alınmıştı. MGK'nın önceki günkü toplantısında kurulun suyu öncelikli konu olarak ele almasının arkasında Dünya Su Günü nedeniyle 22 Mart'ta açıklanan BM'nin Su Raporu ile dikkat çektiği gelişmeler yer alıyor. Bu raporda, Türkiye'nin 2025 yılında su fakiri ülkeler arasında olacağı (kişi başına yıllık su tüketimi 1000 metreküpün altına inecek), 2040 yılında ise Suriye ve Irak gibi şiddetli susuzluk çekecek ülkelerin hedefi haline geleceği değerlendirmeleri yer alıyordu. MGK'nın 2023 stratejisi Önceki günkü MGK toplantısında su konusunda bir sunum yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'le DSİ Genel Müdürü Veysel Eroğlu da, sanılanın aksine Türkiye'nin su zengini bir ülke olmadığını, artan nüfus ve su kullanımının artması nedeniyle ileride sıkıntılar yaşanabileceğini savundu. Toplantıda su konusunda sıkıntı yaşanmaması için devletin ilgili tüm kurumlarının koordinasyonunda uzun soluklu bir strateji izlenmesi gerektiği belirtilerek Türkiye'nin kuruluşunun 100. yılına denk gelen 2023 yılı bir 'hedef' olarak seçildi. Her ile su: 2023 hedeflerinin başında her yerleşim birimine içme suyu temini var. İçme, kullanma ve sanayi için 2023 yılında 38.5 milyar metreküplük bir su kapasitesinin yaratılması öngörülüyor. Tarlalar sulanacak: 2023'e kadar tüm sulanabilir araziler sulanacak. DSİ etütlerine göre, Türkiye'de sulanabilecek alan 8.5 milyon hektar. Geçen yıl sulanan alan ise 4.85 milyon hektar. Sadece Fırat Havzası'nda Belçika kadar bir alan sulanabilir. Hidroelektrik potansiyeli: 2023 yılına kadar Türkiye'nin hidroelektrik potansiyeli harekete geçirilecek. Türkiye'de teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilir hidroelektrik potansiyeli 128 milyar kilovatsaat olarak hesaplanıyor. Fırat ve Dicle'ye daha çok baraj: Türkiye'nin akarsu zenginliğinden daha çok yararlanması hedefleniyor. MGK'da bu yöndeki ilke 'Boşa akan su kalmasın' olarak özetlendi. Üzerine tesis yapılabilecek her akarsunun değerlendirilmesi benimsendi. Bu süreçte üzerinde önemle durulan bir başka konu da sınır aşan sular oldu. Fırat ve Dicle'nin sularını kıyıdaş ülkeler Suriye ve Irak'la paylaşmaya yanaşmayan Türkiye, Ilısu ve Yusufeli barajları örneğinde olduğu gibi ileride daha çok baskı altında kalabileceğini öngörüyor. MGK bildirisinde belirtilen 'Sınır aşan sular üzerindeki barajlar süratle bitirilsin' tavsiyesi de bu gereklilikten kaynaklanıyor. Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinde müktesebatına geçirmek zorunda olduğu düzenlemeler nedeniyle Türkiye ileride bu iki nehre baraj yapmakta güçlüklerle karşılaşabilir. DSİ: 50 milyar YTL gerek DSİ'nin MGK'da belirlenen yatırımları yerine getirmesi için 50 milyar YTL'lik kaynağa ihtiyaç duyduğu da toplantıda dile getirildi. Ödenek yetersizliği yaşayan DSİ, geçen aylarda hidroelektrik enerji yatırımlarında özel sektörün önünü açmıştı. Şu anda 542 baraj ve 135 hidroelektrik santralı işletmede, 87 baraj ve 41 hidroelektrik santral ise inşa halinde.

16 Mart 2008 Pazar

HUKUK AYIBI


Bugünlerde yaşadığımız demokrasi ve hukuk ayıbının bir rüya olmasını isterdim; fakat bunlar birer "Türkiye Gerçeği". Laiklik adına yapılanlar ülkemizi ileri götüreceği yere hep bizim ekonomimize ve teknolojimize sekte vurmakla kalmayıp halkın iradesini hiçe saymaktır. Laiklik ilkesi neden anayasamızda var? Türk Toplumunu çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmak için. Bizi olduğumuz yerde saydırmak için değil, neden ilerleyemiyoruz? sizce asıl geri kafalı olanlar kimler? Cevabı belli sorular soruyorum kusura bakmayın ancak soruyorum ki içimdeki gerçekleri tekrar tekrar haykırayım diye. Neden sokaklara dökülmüyoruz? Neden birşeyler yapmıyoruz? Çünkü biz onların istediğine çanak tutmayacağız. Onların istediği kargaşa ve kaos dolu bir ülke, kardeşin kardeşi vurduğu yıllara bizleri tekrar götürmek istiyorlar oynanan oyunlar aynı sadece aktörler farklı. Dün orduyu göreve çağıranlar bugün asıl gayelerini ortaya koydu ellerinden geleni yapmaya çalşıyorlar.

"Amaç, aracı haklı çıkarır mı?" geçen gün arkadaşın birisi bana böyle bir soru sordu. Ben de şöyle söyledim bazen iyi bir amaç uğruna kötü araçlar kullanabiliriz; bazen de kötü bir amaç uğruna iyi bir araç kullanabiliriz. İşte bugün ikinci seçenek yapılıyor. Kötü bir amaç var "AKP'yi kapatmak" iyi bir araç var o da "HUKUK". Tamam anlıyorum AKPyi kapatmak istiyorsunuz kapattırın da Abdullah Gül'le ne derdiniz var? Dünyadaki prestijimizi bir düşünün... Artık bize güvenebilirler mi sizce?

Yazımı bitirirken ay ve yıldız barışık olsun dileklerimi iletiyorum. bu oyuna gelmeyelim... NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!

13 Mart 2008 Perşembe

FENERBAHÇE SPOR KULUBÜ BAŞKANI AZİZ YILDIRIM KULUPLER BİRLĞİ BAŞKANI SEÇİLDİ




Özhan Canaydın'ın istifasıyla boşalan Kulüpler Birliği başkanlığına oy birliğiyle Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım seçildi.Kulüpler Birliği Vakfı'nın Balgat'taki binasında gerçekleşen toplantı yaklaşık bir saat sürdü. 18 Süper Lig kulubünün 16'sı yönetici ve temsilci düzeyinde toplantıda hazır bulunurken, Galatasaray ve Bursaspor'un toplantıya vekalet gönderdiği öğrenildi. Toplantıda yapılan seçimde, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Yıldırım, oy birliğiyle vakfın 4. başkanı oldu. Kulüpler Birliği Başkan Vekilliğine Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Odyakmaz seçilirken, başkan yardımcılıklarına ise, İstanbul Büyükşehir Belediyespor Kulübü Başkanı Göksel Gümüşdağ ile Kayserispor Kulübü Başkanı Recep Mamur seçildi.

ZAMLARIN ASIL NEDENİ ABD

Uluslararası piyasalarda petrol fiyatları yeni bir rekor kırdı. ABD tipi hafif ham petrolün Nisan teslimi fiyatı şu an varili 110,48 dolardan işlem görüyor. Petrol fiyatları yükseliş eğilimini sürdürüyor. Petrol fiyatları dün da varili 110,20 doları görüp rekor kırmıştı.
Ülkemizde de buna bağlı olarak zamlar kendini göstermeye başladı. İlk başta ana gıda maddemiz olan ekmeğin gramajı düşürüldü dolayısıyla ekmeğin fiyatı artmış oldu. Bol zamlı günler kapımızda işin özü bu...

12 Mart 2008 Çarşamba

30 MART'TA SAATLER SON KEZ İLERİ ALINACAK


Her zaman ileri hedeflerimiz var, hep ilerde olmak istiyoruz ama nedense toplum olarak bir türlü ileri gidemedik; yerimizde saysak yine razıyım ben ama geri gidiyoruz. Saatlerimizi ileri almışız bunun ne faydası var ki ilerlemeye. Gün ışığından daha fazla yararlanmak için yapacağız bunu; inşallah kalkınmaya bir faydası olur ülkenin.

Gün ışığından ne kadar çok faydalanırsak o kadar çok elektrik tasarrufu yapacağız; ama kaçak elektriğin önüne geçmedikçe bunun da ne kadar faydası olur? Tartışılır bir mevzuu da bu. Sonuç olarak ilerlemeyi seviyoruz ve istiyoruz ama bu sadece lafta kalıyor. "Laf var icraat yok" hesabı...

23 BİN YENİ MEMUR ATANACAK


Bu sene iki tane yapılması planlanan KPSS sınavıyla birlikte devlet kuruluşlarının çeşitli kademelerine 23 bin memur tanacağı açıklandı.

Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu,Kamu Personeli Seçme Sınavının 2 yıl aradan sonra bu yıl Haziran ve Eylül aylarında tekrar yapılacağını da bildirdi.28-29 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilecek sınava, 4 yıllık fakülte ve yüksekokul mezunlarının katılacağını belirten Başesgioğlu, 21 Eylül'deki sınavda ise 2 yıllık yüksek okul ve lise mezunlarının yarışacağını kaydetti. Başesgioğlu açıktan atama ve boşalan kadrolara yapılacak atamalarla birlikte yıl sonuna kadar kamuda yeni istihdam edilecek memur sayısının 38 bine ulaşabileceği vurgulandı.
İnşallah sınavda başarı gösterenler ve atananlar pişman olmazlar. Memur maaşının yeterliliği tartışılır bir durum; ancak oldum olası Türk insanı devlet kapılarında çalışmayı tabiri caizse devlete kapak atmayı seviyor. Diğer iş imkanlarına bakıldığında devlet kapısı daha sağlam görünüyor.

7 Mart 2008 Cuma

EDİRNE BELEDİYE BAŞKANI YOLSUZLUK İDDİASI İLE TUTUKLANDI

Edirne'nin CHP'li Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi geniş çaplı bir operasyon kapsamında tutuklandı. Yedi ayrı ilde yapılan operasyonlar kapsamında 7 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Sedefçi'nin eski yardıomcısı Cemil Erdoğan da var. Gözaltına alınanların tutuklanma sebepleri ise şunlar:
-ihaleye fesat karıştırmak
-suç işlemek amacıyla örgüt kurmak

6 Mart 2008 Perşembe

RECEP TAYYİP İVEDİK


Penguen dergisi kapaklarıyla ilgi çekmeye devam ediyor, dergi Hüseyin Çelik'in Recep İvedik filmi hakkındaki yorumlarına dayanarak Recep Tayyip Erdoğan'a göndermelerde bulunuyor. Bir başbakanının böyle bir karaktere benzetilmesi gerçekten çok ilginç; bakalım gelecek günler bize ne gösterecek? Başbakanın dava açması muhtemel...

BEBEK KATİLİ İSRAİL

İnternette gezinirken yukarda görmüş olduğunuz karikatür dikkatimi çekti gerçekleri tüm çıplaklığıyla gösteren bir çizim olmuş bana göre. Asıl terörist kim, bunun cevabını herkes biliyor ama cevap verebilmek ve bunu açıkça haykırabilmek yürek istiyor. Bir avuç topluluk olan yahudiler dünyaya hüküm sürüyorlar ve de istedikleri gibi borularını öttürmeye devam ediyorlar. Herşey tüm dünyanın gözü önünde hem de kutsal topraklarda gerçekleşirken bizler rahat koltuklarımızda oturmaya ve rutin hayatımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Seri katil İsrail ölüm listesine bir yenisini daha ekledi; 20 günlük Amira... Amira hiçbirşeyin farkında olmadan hayata gözlerini yumdu, tıpkı bizlerin de olaylar karşısında göz yummamız gibi.

5 Mart 2008 Çarşamba

VOLKAN 3- SEVİLLA 2


Fenerbahçe dün gece bir destan yazdı, maça kötü başlayan fenerbahçe Volkan ve Selçuk'un hatalarıyla 10 dakikada kalesinde iki gol birden gördü. Nerdeyse bu maçın sonu izlenmez diyecektim ki Fenerbahçe varını yoğunu ortaya koydu ve bizleri yalancı çıkardı. Baskımız sonuç getirdi ve Deivid sahneye çıkarak durumu 2-1'e getirdi. Artık umudumuz vardı beraberliği yakalamamız içten bile değildi, Fenerbahçe bunu hakediyordu; Fenerbahçe turu hakediyordu. Baskıyı kuran bizdik fakat golü bulan Kanoute ile Sevilla oldu. İlk yarının snlarına doğru rakip kalede müthiş bir oyun sergiledik ancak kanaryamın şansı yoktu, soyunma odasına 3-1 lik skorla gittik. İkinci yarıya hızlı başladık, ancak istediğimiz golü bir türlü bulamıyorduk. Zico oyuna müdahale etti ve Seçuk'u oyundan alarak yerine gol umudumuz Semih2i aldı ve golü bulduk yıldızımız Alex'in ortasında Deivid yine gol attı ve maçı uzatamaya ve ardından penaltılara taşıdık.
Maçı izlerken kendimi sahada gibi hissediyordum tüm Türkiye tek yürek olmuş kilitlenmiş sanki herkes sahadaydı uzatma dakikalarında "haydi fener haydi fener haydi!" sesleri stadı inletiyordu, 50 bin Sevilla taraftarı ise sus pus oturuyordu. penaltılarda ise Volkan devleşti ve 3 penaltı kurtardı, hatasını affettirmişti Volkan. Maçın başında Fenerbahçe fark yiyecek diye düşünmüştüm; ancak Fenerbahçe herkesi şaşırttı, tıkı Ahmet Çakar'ı şaşırttığı gibi. Herkes merakla Ahmet Çakar'ın tepkisini bekliyor, onun bikinili halini düşünmek bile istemiyorum. :)

3 Mart 2008 Pazartesi

ANAMUHALEFET CHP


Muhalefet görevini başarıyla sürdüren CHP nin sayın lideri Deniz Baykal'ı görmüş olduğumuz karikatür yeterince açıklıyor olmalı. Fenerbahçenin şampiyon olduğu yıl aklıma geldi de neredeyse ona bile itiraz edecekti kendileri. İtiraz etmek en doğal hakkımız elbette ben siyasi bir lider olarak değil de sıradan bir vatandaşı örnek vermek istiyorum; kendisine herhangi bir müdahale ya da hoşnut olmadığı bir durumun varlığı halinde elbetteki hoşnutsuzluğunu dile getirmesi ve elinden gelen çabayı göstermesi gerekir. Ancak itiraz ettiğimiz durumu değiştirecek güç elimizde olmadığı takdirde ne hallere düştüğümüzü bir düşünelim, elde edemediğimiz ve hayal ettiğimiz bir başarı var ve bu başarı için yıllarca çalışmışız ancak bunu biz değil de fikirlerimiz tamamen zıt. İşte o zaman yapabileceğimiz tek şey var karşımızdaki kişinin başarısını küçük düşürmeye çalışmak ve de açığını bulmak için elinden geleni yapmak. Biz bu şekilde bir çaba içine girebiliyorsak sayın Deniz Baykal'ı da gayet iyi anlayabiliyorum.
Son zamanlarda gündemden düşmeyen bir mevzu var eminim bu coğrafyada yaşayan tüm vatandaşlarımızın hoşnut olmadığı bir konu baş harfi "t" desem gayet iyi anlaşılır heralde. Evet doğru bildiniz "türban". Bu konuda sayın anamuhalefet lideri Deniz Baykal ve destekçisi Dsp tarafından anayasa mahkemesine götürüldü. Bu arada Kamer Genç faktörünü es geçtik kendileri kusurumuza bakmasın:) nedense ülkemizde belirli hukuk kuralları ve de anayasa olduğu halde herkes kanunları kendi kafasına göre yorumluyor ve bazen akıl ve mantığın almadığı kararlar alınıyor. Aslında mantık bu tür durumlarda bir kenara bırakılıyor kanaatimce tek önemli faktör "ÇIKARLAR" oluyor. Bu örneği 22 Temmuz öncesi seçimlerinde gördük ve yaşadık; gereken cevabın siyasiler tarafından alındığını zannettik ancak görülen o ki değişen hiç bir şey olmamış. Bir ilkokul öğrencisi bile karnesinde zayıf not gördüğünde üzülür ve karnesindeki notu düzeltmek için çaba gösterir bu çabanın binde birini bile siyasilerde göremiyorum ve göremeyeceğim. Halkın iradesiyle iş başına gelen sayın liderler gerektiğinde bu iradeyi hiçe sayarak hareket edebiliyorlar. Türban değişikliği şu an anayasa mahkemesinde ve de varsayımlar üzerine konuşmak zorundayız; kanunun aleyhinde verilecek bir karar milli iradeyi yok sayacak bir karar olacaktır. Bu durumda şunu artık kabul etmenin zamanı geldi ülkemizde demokrasi yok çünkü millet kendi kendini yönetemiyor; en basit ifadeyle demokrasi nedir? "HALKIN KENDİ KENDİNİ YÖNETEBİLMESİ" değil mi? Bu ne yaman bir çelişkidir anlayabilmiş değilim. Hukuka uygun olduğu belirlenen bir düzenleme siyasal nedenlerle iptal edilirse bu hukuk devletine yakışmayan bir ayıp olacaktır. Eminim Türk Hukuku kendine yakışanı gösterecktir.

27 Şubat 2008 Çarşamba

YTL DEVRİ KAPANIYOR


YTL yıl sonunda tedavülden kalkacak bunun yanısıra ikiyüzlük banknotla tanışacağız. 1 Ocak 2009 dan itibaren Paramızdaki y harfini kaldıracağız, sadece tl olacak. Umarım eskiye dönüş yaşamayız, bol sıfırlı günler dün gibi aklımda hala 1 ytl ye bir milyon dediğim oluyor, kabus gibi birşey. Ama söylentiler hiç hoşuma gitmiyor, söylenenlere göre Türkiye yeni bir krizin eşiğindeymiş; tam da zamanı krizin Kuzey Irak'ta canımız yanarken türbanla kaos halindeyken bir de kriz çıkarsa vay halimize düşünmesi bile ürkütüyor insanı.
Beklentilerimiz olumlu benim açımdan öyle en azından her ne kadar karamsar bir havanın içinde olsak da Türk milleti bana göre son bir kaç senedir uyanmış durumda hakkını aramayı biliyor en azından. Dış mihraklar bizlerden birşey bekliyor o da birbirimize düşmemiz; beklentileri boşa çıkaracak hareketler yapmamız en üyük temennim provakasyonlardan uzak durmalıyız bu ülkenin başına ne geldiyse provakasyonlardan geldi zaten.

24 Şubat 2008 Pazar

RECEP İVEDİK İN YENİ FRAGMANI

Recep İvedik filmi 22 Şubat'tan itibaren vizyona girdi, beklenen ilgiyi görecek mi bilinmez ancak çok güldüreceği kesin. İşte yeni fragman:

BEKLENEN SINIR ÖTESİ HAREKATI


Tartışılan ve de ne kadar yararlı olup olmayacağı bilinmeyen kuzey ırak'a yönelik sınırötesi harekatı devam ederken akıllardaki soru işaretleride ortadan kalkmaya başlıyor. Sınırı geçen birliklerimiz teröristleri ve teröristerin sözde liderlerini etkisiz hale getirmekle kalmayıp sığınakları ve teröristlerin saklanabilecekleri yerleri yerle bir ediyorlar. Fakat teröristler hainliklerine devam ediyorlar, ölü arkadaşlarına döşedikleri bomba ve mayın sistemiyle askerlerimizi yanıltmaya çalışıyorlar;ancak bunda ne kadar başarılı oldukları meçhul.
Tabii ki vatan ve vatanın bölünmezliği için canlarını hiçe sayan bu aziz milletin evlatlarını unutmamak gerek; şehit olanlara Allah'tan rahmet yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Onların mükafatı büyük büyük şair Mehmet Akif'in bir beytiye bitirmek istiyorum yazımı:
"Ey şehidoğlu şehid isteme benden makber
Sana avucunu açmış bekliyor peygamber"

18 Şubat 2008 Pazartesi

TÜRKİYE'Yİ YÖNETENLER

Bizi yönetenleri merak ediyorsanız işte size güzel bir video:

SIRPLAR GÖSTERİLERİNE DEVAM EDİYOR


Sırp milletinin gözü bir türlü doymadı gitti, Bosna'dayapılanlar unutulmuş gibi şimdi bir de kalkmışlar Kosova'nın bağımsızlğına karşı çıkıyorlar. Merhametsizlikleriyle ünlenen bu ırka mensu insanlar nedendir bilinmez Türk elçiliğimizesaldırıda bulunmuşlar; hangi gerekçeyle bunu gerçekletirmiş olabilirler akıl ve mantık yürütmek imkansız, kelimelerin kifayetsiz kaldığı nokta bu olsa gerek.

AP ajansının haberine göre, Belgrad'da binlerce üniversite öğrencisi kent merkezinde yürüyüşe geçerek, "Kosova bizimdir" yazılı pankartlarla Kosova'nın bağımsızlığına karşı çıktı.Bu arada haberde, dün başlayan ve bugün devam eden gösteriler sırasında protestocuların Türkiye Büyükelçiliği ile yakınındaki McDonalds's restoranını taşladığı belirtildi.

TEKEL SATILIYOR

Tekel ve Sigara Sanayii İşletmeleri ve Ticareti A.Ş'ye ait sigara üretim işiyle ilgili varlıkların özelleştirme ihalesine, 4 teklif verildi.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının duyurusuna göre, ihaleye teklif veren firmalar, ''Limak İnşaat Sanayii ve Ticaret A.Ş-PI Turkey LLC OGG, Strand Investment S.AR.L, British American Tobacco Tütün Mamulleri Sanayi ve Ticaret A.Ş, CVCI-Doğan-TÜTSAB OGG'' olarak açıklandı.


MSN DE YASAK KELİMELER

Microsoft nedense bazı kelimelerin kullanımını engelliyor, yazdıklarımız karşı tarafa iletilmiyor. Eğer yasak kelimeyi cümle içersinde kullanırsanız cümle de yanıyor, yani iletilmiyor. Bu kelimelere örnek verecek olursak en başta "rahip" ve "summer2008" gelmekte. Microsoft un açıklaması ise şöyle:
"Rahip" sözcüğü ile ilgili olarak yöneltilen sorular bizim konuyu bir kez daha gözden geçirmemiz için bir fırsat oluşturdu. Bu doğrultuda bazı bilgileri sizinle paylaşmak istiyoruz. Ne yazık ki bugün çeşitli tehditlere sahne olabilen İnternet ortamında, virüs veya "phishing" tarzı dolandırıcılıklarla bağlantılı olan ya da bilgisayarlara zarar verebilecek güvenlik riski taşıyan belirli sözcüklerin, URL ve dosya tiplerinin kullanımını engellemek durumunda kalabiliyoruz. Bu nedenle Windows Live Messenger bazı dosya tiplerinin paylaşılmasına veya iletişimde bulunulan kişilere aktarılmasına engel olmaktadır. "Rahip" veya "summer2008" gibi yaygın bir şekilde kullanılan sözcükler güvenlik riski taşıdıkları zaman iletişimde güçlükler doğabilmektedir.
Bununla birlikte, Windows Live Messenger kullanıcılarını korumanın en iyi yolunun bu sözcükleri engellemek olduğuna inanmaktayız. Bu durumun yarattığı rahatsızlık bizi de üzmektedir. Ancak bu sözcük listesini sürekli güncellediğimizi, potansiyel tehdit taşıyan yeni sözcükleri eklerken, güvenlik riski oluşturmadığını düşündüğümüz bazı eski sözcükleri de listeden çıkarttığımızı bilmenizi isteriz.
Bu kapsamda, Türkiye'deki uygulamada bahsi geçen sözcükleri tekrar değerlendireceğiz ve kullanıcılarımızın güvenlikleri için uygun olduğuna karar verdiğimiz takdirde bunları yeniden Windows Live Messenger'da kullanılabilir hale getireceğiz. "
Açıkçası neden rahip kelimesi yasak da imam kelimesi ya da ne biliyim müstehcen ifadeler yasak değil anlamış değilim. Belki bu kelimlere yenileri de eklenecek, Microsoft yaptığı bu tür müdahalelerle düşüncelerin yazıya aktarılmasını kısıtlıyor.

BAĞIMSIZ LAİK KOSOVA

Kosova'nın Başbakanı Haşim Taçi, ''bağımsız Kosova'nın hiçbir şekilde bir İslam devleti olmayacağını'' söyledi. Taçi, İsrail'in Haaretz gazetesine verdiği demeçte, İsrail'i, Kosova'nın bağımsızlığını derhal tanımaya çağırdı ve ''Dünyanın tüm demokratik ülkeleriyle birlikte, İsrail'in Kosova'nın bağımsızlığını tanımasını istiyor ve bekliyoruz'' dedi. Kosova'da bağımsızlığın ilan edilmesine ilişkin hazırlıklar devam ederken,

Taçi, ''Kosova'nın bağımsızlık ilanı, Kosova halkınını iradesine dayanıyor. Bayrak, ulusal marşımızın ve diğer ulusal sembollerimizin belirlenmesi için özel komisyonlar oluşturuldu'' dedi.

Taçi, Kosova'nın devlet sembollerinin bağımsızlık gününde hazır olacağını belirtti. Bir soru üzerine, ''Bağımsız Kosova'nın hiçbir şekilde bir İslam devleti olmayacağını'' kaydeden Taçi,

''Kosova, tüm vatandaşlarıyla birlikte, demokratik ve laik bir devlet olacak. Dini ibadet özgürlüğü, Kosova Anayasası'nın teminatı altında bulunacaktır'' dedi.

Kosova'nın bağımsızlığını Arnavutluk desteklerken; Rusya ve Çin gibi bağımsızlığına karşı çıkan devletler de mevcut, şu bir gerçek ki her millet kendi geleceğini kendisi belirleyebilmelidir. Kendi geleceğini kendisinin belirlemesi demek devletin egemenliğinin tanınması demektir bu da bağımsızlığın ta kendisidir.

17 Şubat 2008 Pazar

KOCAELİYE TATİL YAĞDI


Kocaeli'de kar yağışı sebebiyle okullar bir gün tatil edildi. Kentteki bağlı tüm köylerin yolları ise kapandı.
Geceden itibaren zaman zaman tipi şeklinde yağan kar sabahın ilk ışıkları ile etkisini arttırdı. Kocaeli'ye bağlı 245 köy yolunun tamamın yollarının kapalı olduğu öğrenilirken, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi yolları 50 makina 30 tuzlama araçı ile açmaya çalışıyor. Kar yağışının etkisini yitirmemesi nedeniyle açılan yollar tekar tekrar kapanıyor. Şehir merkezinde ise Körfez, Derince, Karamürsel ve Gölcük ilçeleri ile ulaşım sağlanırken Gündoğdu mahallesinde bulunan kalıcı konutlar ve Kocaeli Üniversitesi ile ulaşım zaman zaman sağlanamıyor. D 100 ve TEM Otoluyolu Karayolları ekipleri tarafından sürekli trafiğe açık tutulurken hafta sonu olması dolayısıyla trafikte seyreden araç sayısı oldukça az. Kar özellikle tarihi çınar ağaçlarının bulunduğu Demiryolunda eşşiz bir görüntü oluştururken yolda kar nedeniyle devrilen ağaçlar trafiği olumsuz etkiliyor. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen karın tadını çıkartan vatandaşlar doyasıya kartopu oynadı.
Kocaeli Valiliği yoğun kar yağışı nedeniyle il genelinde ilköğretim okullarını 1 gün süre ile tatil ettiğini duyurdu.

Ayrıca aldığımız haberlere göre umuttepe de ve kocaeli deki yoğun kar yağışı sebebiyle kocaeli üniversitesinde de pazartesi günü ve eğitim öğretime ara verildi. Ama tatilin uzunluğu hakkında kesin bir bilgi yok.

14 Şubat 2008 Perşembe

PROVOKASYONLAR BAŞLADI

Türbanla ilgili anayasa düzenlemesinin meclisten geçmesinin ardında yurdun çeşitli yörelerinde halkın gündemini değiştirmeye ve de muhafazakar kesimi kamuoyu önünde küçük düşürmeye yönelik provokasyonlar başladı. Bugün çeşitli haber sitelerinden yaptığım incelemelere göre yaşanan olaylar tamamen Türk Halkı'nı bölmeye ve de yanıltmaya yönelik girişimler olduğu ortada. Zaten bu girişimlerin ilk tohumları da anıtkabirde yapılan gösterilerle atıldı, kendini laik diye tanıtan kesim sanki türbalılar üniversiteye girince Türkiye Cumhuriyeti parçalanacakmış izlenimi vermeye çalışmışlardı. Çoğunluğun azınlığa zorbalık yaptığını savunan bu görüş, azınlığın çoğunluğu ezdiğini görmezden gelmeye devam ediyorlar.

Provokasyolar başladı demiştim size bir kaç örneğini keynağından vermek isterim

Akmerkez'de namaz provokasyonu

Etiler'deki alışveriş merkezi Akmerkez'de önceki gün saat 17.00 sularında Gilan Mücevherat ve MOS Kuaför önünde bir şahsın alelade namaz kılması oldukça ses getirdi.

kaynak:www.haber7.com

Etekleri kısa diye saldırıya uğradılar!

Mersin'in Tarsus ilçesinde biri ilköğretim 6. sınıf, diğeri lise son öğrencisi 2 kızın bacaklarına, eteklerinin kısa olduğu gerekçesiyle arkalarından gelen birkaç kişi tarafından şırıngayla yakıcı sıvı bir madde püskürtüldü.

kaynak:www.mynet.com



YORUMUM:

Her iki olayında provokasyon olduğu apaçık ortada. Akmerkezdeki kuaförün sahibi yaşanan olayla ilgili yaptığı yorumda namaz kıan şahsın kıbleye dönmedğini ve görüntülerden de anlaşılacağı üzere yere herhangibir şey sermeden namaz kıldığını söyledi. Böylelikle yaşanan hadisenin provokasyon olduğu ve halkı ikiliğe ve de bölmeye yönelttiği ortaya çıkmış oldu. aldırıya uğrayan lise öğrencilerinin ise türban düzenlemesini fırsat bilen provokatörlerin yaptığı ortada. Zaten daha bu olaylar yaşanmadan önce halkı uyaran din adamları ve siyasetçiler söylediklerini ispatlamış oldular. Önemli olan aziz Türk Milleti'nin provokasyonlar karşısındaki tutum ve davranışları.

7 Şubat 2008 Perşembe

NASIL GEÇTİ HABERSİZ 15 YIL




SİYASET MEYDANI 15 YAŞINDA


15 yaşını dolduran siyaset meydanı her kesimden ve her fikirden vatandaşları konuk eden bir program. Ve yıllar geçse bile o eskimedi. Siyaset Meydanı reklam yapmak için söylemiyorum; ancak bizi yansıtan bir program bu tartışılmaz. Siyaset Meydanı onur ödülü vermeyi kararlaştırmış ve buna layık olarak babası Çanakkale Savaşı'nda şehit düşen Fatma Nine'yi görmüş.
O bir anadolu Kadını, onurlu bir Anadolu Kadını. Siyaset Meydanı'nın ona onur ödülü verip vermemesi esasında bu gerçeği değiştirmez. Babası şehit olduğu için kendisine bağlanması teklif edilen şehit maaşını kabul etmemiş. Bunu şu şekilde ifade ediyor Fatma nine:

"Babam vatanı için şehit düştü, ben kan parasını kabul etmem" Bu Anadolu Kadını'nın namus ve gurur abidesi olduğunu gösteriyor.
O da bir Türk kadını o da başörtülü, bu da benim dikkatimi çeken başka bir husus. Meseleyi başı açık veya örtülü olanlara çekmek istemiyorum; fakat benim sinderemediğim başıörtülü olanlara dil uzatılması. başörtüsünün şekli tartışılıyor, işte size örnek başka örnek göstermeye yanıltmaya ne gerek var?


ŞANSA BAK: AHMET ÇAKAR


Ahmet Çakar'ın sunduğu şansa bak yarışması şans dağıtmaya devam ediyor; ancak şans bir türlü yarışmacıların yüzüne gülmedi. Final sorularıyla ilgileri üzerine çekmeyi başaran şansa bak yarışması yarışmacılara zor anlar yaşatmaya devam ediyor. Bugünün final sorusu ise anneler günü ile ilgiliydi, ilk kez bir asır önce kutlanan anneler günü kutlanmaya devam edecek. Ben de ekran tv karşısında sorunun cevabını merak ettim ve araştırdım cevapla birlikte anneler gününün tarihçesini buldum. Sizlerle paylaşmak isterim.
Anneler günü ilk kez 1908 yılında kutlandı. 9 yaşında annesini kaybeden Amerikalı Anna Jarvis'in acısı hiçbir zaman hafiflemedi. Ama bu küçücük kız 'Anneler Günü'nün doğmasını sağlayarak dünyada milyonlarca 'anne' için özel bir gün yaratmayı başardı.
Türkler Anneler Günü'nü, 1955 yılından bu yana kutluyorBu özel günün yurtdışında resmi olarak kutlanması ise yıllar önce Amerika'nın Philadelphia Eyaleti'nde yaşayan Anna Jarvis adlı küçük bir kızın hikayesiyle başlıyor. Henüz 9 yaşında olan Anna, 9 Mayıs 1907'de çok sevdiği annesini kaybeder. Üzüntüsü aylarca süren küçük kızın hayatta kimsesi kalmamıştır. Yalnızlığa bir türlü alışamaz ve yaşama küser. Ama aradan geçen süre içinde ölüm kavramını biraz da olsa kabullenir. Annesini gözyaşları ile değil, sevgiyle anmaya başlar. Hemen her gün mezarına çiçekler götürdüğü annesinin ölüm yıldönümünde evinegelen arkadaşlarına şunları söyler: "Geçen bir yıl içinde çektiğim acılar bana çok önemli bir şey öğretti. Dünyada anne sevgisinin yerini dolduracak hiçbir sevgi yoktur. Yılın bir gününü annelere ayıralım. O günü annelerimizle ilgili anılarla dolduralım. Böylece annelerimize olan sevgi borcumuzu ödeyelim."Arkadaşları da Anna'nın bu önerisini çok beğenir. Hep birlikte kentin belediye başkanına giderler ve bu öneriyi kabul ettirirler. Anna Jarvis ve arkadaşlarının çalışmaları kısa sürede sonuç verir. Amerika Birleşik Devletleri Kongresi, mayıs ayının ikinci pazar gününün Anneler Günü olarak kutlanmasını kararlaştırır. Anneler Günü ilk kez 1908 yılında kutlandı. 1911 yılına gelindiğinde hemen hemen her ülkede kutlanmaya başlanmıştı. 1914 yılında ABD Başkanı Wilson tarafından resmi bir açıklamayla mayıs ayının ikinci pazarı Anneler Günü olarak duyuruldu.Baharla özdeşleşmişAslında annelerle ilgili kutlamalar, alışılmış Anneler Günü anlamında olmasa da Sümerlere dek dayandırılabiliyor. Anaerkil düzenin hüküm sürdüğü tarihin ilkçağlarından bu yana birçok yerel ve dönemsel isimlerle annelik, doğurganlık niteliğiyle ön plana çıkmış; doğanın uyandığı, yeniden doğduğu bahar mevsimi ile özdeşleşmiş. 1600'lü yıllarda ise İngilizler arasında 'mothering sunday" adıyla kutlamalar yapılırmış. İçinde bulundukları dönemde zor koşullar altında yaşayan ve çoğu zaman çalıştıkları yerlerde barınan İngilizler bu özel günde izinli sayılır ve tüm günlerini evlerinde anneleri ile geçirirmiş. Yani bugün milyonlarca kişi tarafından kutlanan bu özel günün aslında yüzlerce yıl önceki toplumlar tarafından başlatıldığı da söylenebilir.