6 Kasım 2008 Perşembe

AVRUPA BİRLİĞİ YARGI DÜZENİ


Avrupa Birliği'ne henüz girmemiş olsak da aday olmamız sebebiyle ayrıca imzaladığımız anlaşmalar nedeniyle Avrupa yargı düzenine muhtaç kalabiliriz. En azından bilgimiz olsun...
İlk olarak 18.04.1951’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak kurulan Avrupa Topluluğu’nun bugünkü adı Avrupa Birliği (European Union)dir. Her iki isim de kullanılmaktadır. Bu birlik beş asli kurumdan oluşur. Bunları kısaca tanıtmak isterim:
1. Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi: Birliğin yasama fonksiyonunu görür ve politikalarını belirler. Siyasi sorunların çözümlenmesinde nihaî kararı veren mercidir. “Zirve” olarak da adlandırılır.
2. Avrupa Toplulukları Komisyonu: Yürütme organıdır. Kanun tasarıları hazırlar, uluslararası müzakerelerin yürütülmesinde birliği temsilen hareket eder, üye devletler arasında topluluk politikalarının ve anlaşmaların uygulanması için gerekli tedbirleri alır.
3. Avrupa Parlamentosu: Avrupa halkının temsil edildiği bir parlamento olduğu hâlde yasama organı değil, siyasi denetim makamıdır. Bakanlar Konseyi üzerinde siyasi denetim yetkisini haizdir.
4. Sayıştay: Birliğin mâli denetim organıdır. Yolsuzluklarla ilgili soruşturma yapar ve bunları karara bağlar.
5. Avrupa Toplulukları Adalet Dîvanı (ATAD): AB’nin yargı organıdır. Bazı davalarda ilk derece mahkemesi olarak görev yaparken, kural olarak kesin ve bağlayıcı kararlar veren bir temyiz merciidir. Yeri Lüksemburg’dadır.
ATAD’ın Kurumsal Yapısı ve İşleyişi: ATAD’da her AB üyesi devletin altışar yıl için seçilen bir üyesi vardır; yani şu anda 27 yargıçtan oluşmaktadır. Bunlar, kendi devletleri aday gösterirse defalarca seçilebilirler. Seçilen üyeleri atama görevini Bakanlar Konseyi oybirliği ile alacağı kararla yapar.
ATAD’da yargıçlar dışında kanun sözcüleri, hakim raportörler, kâtipler ve bir başkâtip görev yapar. Çalışma dili Fransızcadır. Yargılama dili ise, davacı ve davalı tarafa göre değişir. Davacı taraf AB’nin bir organı ise, yargılamada kullanılacak dil, bunun kullanacağı dil olacaktır. Eğer birliğin organı davalı durumundaysa, karşı tarafın dili kullanılır.
İptal davalarında hak düşürücü süre 2 aydır. Bu süre, tasarrufların AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmasından itibaren 15 gün geçmesiyle işlemeye başlar. Bu süre geçerse, artık tasarruflara karşı ayrı bir dava açılamaz, ancak herhangi bir davada hukuka aykırılık def’î ileri sürülebilir.
ATAD’ın Bakmaya Yetkili Olduğu Davalar:
1. İptal Davası: AB’de bağlayıcı olan tasarruflar tüzükler, kararlar ve yönergelerdir. Dolayısıyla iptal davasının konusunu bunlardan biri oluşturur. Bu dava sadece AB kurumları aleyhine açılabilir. Dava ehliyetini haiz olanlar; topluluk organları, üye devletler, gerçek ve tüzel kişilerdir.İptal davası sebepleri; yetkisizlik, esaslı şekil sakatlığı, topluluk hukukuna aykırılık ve yetki saptırmasıdır. Bu, yetkinin öngörülen amaç dışında kötüye kullanılmasıyla oluşur.İptal kararları geriye dönük olarak hüküm ve sonuç doğurur. Hukukî boşluk doğacaksa, gerekli düzenlemeler yapılana kadar iptal kararının yürürlüğe girmesi ertelenebilir.ATAD’ın verdiği iptal kararı sadece dava taraflarını değil, bütün birliği bağlar. Buna AB Hukukunda “Erga omnes” denir.
2. İhlâl Davası: Üye devletlerin AB Hukukuna aykırı eylem ve işlemlerde bulunmaları hâlinde, Komisyon’un ilgili üye devlete karşı açtığı bir davadır. Üye devlet bu kararın gereğini yerine getirmezse, 2. ihlal davası açılır ve ihlalin ortadan kaldırılması istenmekle birlikte para cezasına hükmedilir. Davalı devlet bu karara da uymazsa, AB sona erer. Uygulamada bu karara hep uyulmuştur.
3. İhmâl Davası: Topluluk organlarının düzenleme yapması gereken bir konuda hareketsiz kalmalarına binaen açılan bir davadır. Organlar birbirlerine karşı bu davayı açabilirler. Gerçek ve tüzel kişiler ve üye devletlerin de bu davayı açma hakları vardır.İlk önce ilgili kurumdan gerekli işlemin yapılması istenir ve iki ay beklenir. İki ay sessiz kalırsa, bu iki aylık sürenin sona ermesinden itibaren iki ay içinda ihmal davası açılabilir. Yani ilk iki ay bekleme süresi, diğer iki ay dava açma süresidir.
4. Tazminat Davası: Topluluk organları ya da görevlilerinin görevlerini ifa ederken sebep oldukları zararlar nedeniyle AB kurumlarına karşı açılan bir davadır. Kusur şartı aranmaz. Bu dava için beş yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bu süre, zararın doğduğu değil, ilgili vakıanın öğrenilmesi anından itibaren işlemeye başlar.
6. Avrupa Merkez Bankası’na İlişkin Dava: Tüzel kişiliği haiz bir bankadır. Üye devletlerin Topluluk hukukunu ihlal etmelerine mütedair Avrupa Merkez Bankası’nın ilgili devletin ulusal merkez bankasını davalı olarak göstererek açtığı davadır.
7. Avrupa Yatırım Bankası’nı İlgilendiren Bazı Davalar: Bu bankanın yönetim kurulu kararları aleyhine ATAD’da açılan davadır. Avrupa Yatırım Bankası’nın da ayrı bir tüzel kişiliği vardır.
8. Personel Davası: AB Kurumlarıyla çalışanlar arasında çıkan uyuşmazlıklarla ilgili davalardır. Personel davasını hem kurum personele karşı, hem de personel kuruma karşı açabilir.
9. Ön Karar Davası: Avrupa Toplulukları Hukukunda kendine has bir davadır. Bir yorum davasıdır. Davacı sadece “ulusal mahkemeler”dir. ATAD kararları “emsal karar” niteliğindedir ve daha önce belirtildiği üzere tüm birliği ve üye devletleri bağlar. Bu nedenle, üye devletlerin birinde görülmekte olan bir iç hukuk davasında mahkeme, uygulayacak olduğu kural hakkında Topluluk hukukuna aykırılık sezerse, bu konuda ATAD’ın ön kararına başvurmakla mükelleftir. Özellikle ilgili mahkemenin verdiği karara karşı kanun yolları kapalıysa, böyle bir durumda ATAD’ın ön kararına başvurmak zorundadır.Dava tarafları talep etmese bile ulusal mahkeme bu davayı re’sen de açabilir ve artık ATAD’ın yapacağı yorumla bağlı olur.Ön karar davası bir ara davadır. Bir ölçüde medenî usul hukukundaki ara karara benzer. ATAD, ulusal dava görülürken araya girer (araya sokulur) ve bağlayıcı yorum yapar. Yani, aynı zamanda bir nizasız yargı davasıdır.Ön karar müessesesi sayesinde AB Hukukunda içtihat birliği sağlanır. Ulusal mahkeme karar aşamasındayken bile kararının dayanacağı normlarla çelişen AB normları görürse, bu davayı açar ve ATAD’dan bu konuda yorum talep eder.
Netice itibari ile, bu kısa makaleden anlaşılacağı üzere, AB üyesi devlet hukukçuları, özellikle de yargılama görevi yapanlar, AB Hukukunu bilmelidir. Türkiye de eğer bir gün AB üyesi olacaksa, biz Türk hukukçuları da bu milletler üstü hukuku (Supranasyonal) öğrenmekle mükellefiz. Çünkü bilmeliyiz ki, AB üyesi bir devletin hukukuyla, hatta Anayasasıyla bir AB normu çatıştığında, Üst Hukuk olan Topluluk hukuku gereği kesinlikle AB normu uygulanacaktır.
alıntı: Avukat Levent Kıray

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder